Kutlu doğum haftası nereden doğdu? Bu etkinlik neden artık müminler için tehlike arz ediyor? Kapitalizm nasıl ele geçirip bozdu bu etkinliği? Neden bu etkinliğin adını ve içeriğini düzeltmemiz gerekiyor?
Mevlit veladet/doğum anlamına geliyor ve peygamberimizin doğumunu ifade için özel olarak kullanılıyor. Kutlu Doğum Haftası terimi ise yakın zamanda Türkiye’de gelişen bir geleneğin adı…
Mevlit kutlamaları, Hicri takvim esas alınarak, peygamberimizin asm vefatından 3 asır sonra Mısır Fatimi devletinde ve 9 asır sonra da, II Selim Döneminde Osmanlı imparatorluğunda başlatılıp yaygınlaşmış. Aradan 5.5 asır geçtikten sonra da bu kez Türkiye’de, 1990 yılından bu yana, kutlu doğum haftası adı altında yeni bir uygulama yapılıyor.
Geleneksel kandil halen hicri takvime göre sürdürülmekle birlikte, Kutlu Doğum Haftası farklı tarihlerde kutlandıktan sonra nihayet, Peygamberimizin doğumunun miladi yıldönümüne göre Nisan ayına sabitlenmiş durumda. Henüz geniş İslam coğrafyasının benimsemediği ve sahiplenmediği, Türkiye’ye has bir uygulama bu. İşin başında özel bir girişim olan bu uygulamayı daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığının sahiplenip topluma ve Devlete mal ettiğini anlıyoruz.
Öncelikle biz Müminler olarak Peygamberimizi aleyhisselatü vesselam anmaktan mutluluk duyarız. Peygamberimizi anmayı, bize Allah’tan getirdiği yüce dinin esaslarını yüreğimizde yeniden inşa emenin vesilesi olarak biliriz ve değerlendiririz. Peygamberimiz bizim en büyük liderimiz, rehberimiz ve yol göstericimizdir. Peygamberimize olan bağlılığımızın sonucu Allah’ın emir ve yasaklarına uyup rızasını kazanmaktır. Allah’tan en çok korkanımız, Allah’ın emirlerine uymak için en çok gayret gösterenimiz peygamberimizdir.
Bu konuyu bir kenarda tutarak soruyorum: Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri peygamberimizin amacına mı hizmet ediyor? Gönüllerimizin peygamberimizin buyurduğu gibi bir din bilinci geliştirmesine mi katkı sağlıyor?
Bu Türkiye’ye mahsus kutlu doğum uygulamasına ben şimdiye kadar, bir kere konuşma yaptıktan sonra uzaklaştım ve yüreğim ısınmadığı için katılamaz oldum.
Hayret edilecek bir sektör türemiş durumdadır kutlu doğum haftası etkinlikleriyle… Bu etkinlik kapitalizm örümceğinin ağları tarafından kuşatılıp kapitalize edilmiş görünüyor.
Kutlu doğum hatipleri, kutlu doğum sanatçıları türemiş. Kutlu doğum haftası etkinliklerinde dramatik konuşmalar yapmak için büyük büyük paralar ödeniyor meşhur konuşmacılara… Sanatçılar sırf bu haftaya özel programlar icat ettiler ve bir yılda kazanamadıkları paraları bu bir hafta içinde kazanıyorlar. Koca koca kalabalıklar toplanıyor salonlara bu hüzünlü konser havasını andıran etkinlikleri izlemek için…
Derken Amerikan çizgi film kahramanlarının maketleriyle etinden sütünden yararlanılan kapitalizmin doyumsuzluğu gibi, kutlu doğum haftası hatırasına özel ürünler çıkarılır oldu artık. Kutlu Doğum hediyelikleri diye doldurulmuş ortalık. Yolunu bulan bir para musluğunu dayamaya çalışıyor bu etkinliğe…
-Fakat bu iş bu kadar kısa sürede öyle bir çılgınlığa dönüştü ki… Al sana yeni bir sevgililer günü kutlaması… İnsanların düşüncesizlikleri inanılır gibi değil. Kuran vb. pastası kesmek, mumlu, süslü pastalara “iyi ki doğdun ya rasulallah” yazıp o pastayı kesip yemek, tuhaf ilahi sözleri, tuhaf etkinlikler ve sloganlar üzerinden din dünyevileştirilmekte, maneviyat kötü bir maddeciliğe dönüştürülmektedir.
Mübarek peygamberimizin (asm) anılması vesilesiyle yüce dinimizle, Allah’ın emrettiği ahlakla bağımızı yeniden güçlendirmemize vesile olacağını zannederek sıcak baktığım kutlu doğum haftası etkinliklerinden artık ürküyorum.
Kutlu doğum etkinlikleri Allah’ın emirlerini ve peygamberimizin kulluğunu bize hatırlatmaktan çıkıp, peygamberimizi hep kapitalize etme ve hem de ilahlaştırma sürecine dönüşmüş. Kur’an pasta olmuş! Dini Kuran Allah değil de peygamber olmuş. Peygamberimizi yücelte yücelte nerede duracağını şaşırmış insanlar.
Neden peki o sevgi? Neden anıyorsunuz peygamberimizi? O etkinlikten ayrıldıktan sonra kalbinizde Allah’ın kitabından geriye ne kalacak? Bu anma herhangi bir devlet reisinin yüceltilmesi gibi bir biçime dönüşmüş ki, peygamberimizin bir ömür mücadele ettiği esas şirk bu idi.
Bugün gelinen noktaya bakınca, dehşete düşüyorum. Bu etkinlik İslam’ı, ümmetin islam anlayışında erozyonlar
üreterek bir felakete sürüklemeye başlamıştır. Acilen bu etkinliğe ya son verilmeli veya bu etkinliğin adını ve içeriğini değiştirmelidir. Etkinliğe pekala, “Gönüllerimizde İslamı İnşa Etme Haftası” diyebilir ve içeriğini de buna uygun düzenleyebiliriz. Sebepleri şunlardır:
-Kutlu doğum kutlamaları giderek, Hıristiyanların İsa aleyhisselamı kutsayarak şirke girmeleri gibi müminlerin peygamberimizi kutsayarak Allah’a ortak koşma ritüeline dönüşmektedir.
-Kimi ülke kralları toplumlara kurtarıcı olarak dayatıldığı gibi, bu etkinlikler üzerinden de Allah dışlanarak peygamberin kendisi kurtarıcı olarak sunulmakta, peygamberimiz Allah’ın emirlerinin sözcüsü, tebliğcisi ve uygulayıcısı konumundan, kendi kişisel dininin, yolunun kurucusu ve insanlığın kendi başına bir beşer kurtarıcısı kimliğine indirgenmektedir. Her şeyin tek sahibi olan Allah’ın yüceltilmesi, onun elçisinin yüceltilmesinin gölgesinde kaybolup gitmektedir.
-Bu yol dinimize sürekli bir bağlılık, zikir ve ahlak halinde olmamız gereğini gölgelemekte, anneler günü, sevgililer günü kutlamalarının etkisi gibi, peygambere ve Allah’a bağlılığı giderek belli günlere sınırlama rolü kazanmakta ve bir sektör geliştirerek dini ticarileştirmektedir.
-Bu etkinliklerin en tehlikeli yanı da dindarlaşmanın, dine bağlanmanın, dindarlaşmanın, peygamber efendimizin, “alemlerin en yücesi, efendisi, yani rabbi, yücemiz, kurtarıcımız” gibi hamasi övgülerden ibaretmiş sanılmasına yol açmasıdır. Böylece ahlak, adalet, hak, hukuk gibi dinin temelini inşa eden değerler bu söylemler içerisinde yok olup gitmekte, yeni nesilin şuur altında Allah’tan başka bir ilah anlayışı bilinçsizce ekilmektedir. Her yeni yılın kutlama haftasında yozlaşma biraz daha artmakta ve derinleşmektedir.
Bu iş, ilk zamanlarda Allah’ı hatırlatması için ölen peygamberlerin heykellerini yapan kavimlerin sonra o heykellere tapmaları sürecini andırmaktadır. Bu yol artık büyük bir tehlikeye dönüşmüştür. Bu yolu açıp yürütenler bu sapmanın vebalini ödeyeceklerdir. Bize düşen uyarmak ve üzerimize düşeni yapmaktır. Allah yüreğimizi yüce dininin sevgisiyle ve emrettiği ahlakla doldursun. Muhammed Bozdağ