Bazı şartlar olur ki haram olan domuz etinden açlıktan ölmeyecek kadar yemek helal olur. Günahlarla kaplı ahir zaman toplumunda da bazen tüm çabamıza rağmen tam helale ve hayra ulaşamayabiliriz. İşte, çalışıyorsunuz, maaşınız faizli bankada repo yapılıyor. Sizin suçunuz değil, ama o faiz kısmını kullanmayıp tövbe edip kurtulmayı umuyorsunuz. Benzer şekilde, basiretli mümin mutlak hayrı işleyemediği durumlarda şerri gücünün yettiği kadar en aza indirmeye çalışır.
Osmanlı hukuk kaynağı Mecelle’nin 29. maddesinde “Ehven-i şerreyn ihtiyar olunur.” (Zorunlu olan iki şerden hafif olanı tercih edilir.” denilmiştir. Kırk katır mı kırk satır mı hikâyesi gibi… Elimizde olmayan nedenlerle ve kaderin hikmeti gereği bütün seçenekler şer ise, daha büyük şerden kurtulmak için daha küçük şerri tercih etmek, sırtlanların mağarasından kaçıp akreplerin mağarasına sığınmak gibi bir şey… Kangrenden ölmektense kangren olan kolu kesmeye razı olmak gibi bir durum.
Mesele terazinin iki kefesi gibidir. Bir tarafta hayır, diğer tarafta şer bulunur. Görevimiz hayır tarafını ağırlaştırmak, şer tarafını hafifletmek veya hayır tarafı ile şer tarafı arasındaki mesafe en az olan seçeneği tercih etmektir. Her insanın hayırlı ve şerli yönleri vardır ve insanları hangi yönlerinin ağır bastığına bakarak değerlendirmek basiretin gereğidir. Bazen de herhangi bir işimiz için, hayır kefesinde hiç bir iyilik bulunmayan insanlar arasından şer kefesinde daha az kötülük bulunanları tercih etmek zorunda kalabiliriz.
Fakat bu böyledir diye başka çarem yoktu diyerekten kendimizi haramda boğmayalım. “Evim olmadığı için faize başvurmaya mecburdum!” diyenler gibi kendimizi kandırmayalım. MECBURİYETİN ölçüsü ya ÖLÜM tehlikesi veya seçeneksiz kalmaktır. Eviniz olmasa ölecek misiniz? Size o durum zorla mı dayatılıyor? Yüzbinler sokaklarda yaşıyor. Ekmek alacağınız o işyeri sahtekarlığıyla mı ünlü? Başka satın alabileceğiniz bir yer mi yok?
Bu kural başkasına zulme zorlanmaya karşı doğru anlaşılmalıdır. “Emir kuluydum!” diyerek talimatı gerçekleştirip bir masumu öldüren, cinayetinin hesabını mutlaka öder. Ölüm tehdidi varsa en hafif ve tercih edilesi şer masumu öldürmek değil, zalimce emre karşı gelip kendi ölümüne razı olmaktır.
Bu kuralı, hayır arayışlarına tersinden bakarak, yani bardağın boş tarafını görerek de işletebiliriz. Mesela evleneceksiniz ama tam hayalinizdeki gibi kusursuz, tertemiz bir tek aday bulamıyorsunuz. Aday olan herkesin bir yerden bir defosunu görüyorsunuz. Ya ahlakında, ya aklında, ya kişiliğinde, ya fiziğinde bir kusur gözünüze çarpıyor. Bu böyledir, çünkü dikensiz gül yoktur. İşte burada ve her yerde bu kuralı işletiyorsunuz. “En iyi iyinin düşmanıdır. Kusursuzluk saplantısı insanı daha büyük kusurlara düşürür.” Şartlarınıza göre durumu değerlendirir ve kusurlu da olsa en az kusurlu seçeneği değerlendirirsiniz. Bunun için iyi bir akla ve basirete ihtiyacımız var.
Bu kural siyasi hayattan çalışma hayatına kadar her yerde karşımıza çıkabilir. Ne zaman ne ile sınacağımızı bilmiyoruz. Mümin basiretlidir ve esnektir. Hangi seçeneklerin kaçınılmaz olduğunu analiz eder ve daha büyük belalara karşı daha küçük belaları yüreği titreye titreye tercih eder. Dr. Muhammed Bozdağ