Soru: Hocam şöyle bir bilgiyle karşılaştım. “Kur’an, İncil ve Tevrat köleliği kaldırmamış ve 1951 yılında insan hakları bildirgesi ile kaldırılmış. Bazı ülkeler ya utancından ya da gelen baskılar sonucu kaldırmış.” Bunu açıklar mısınız?
Cevap: İman çelmeye yönelik yanlış ve demagojik bir iddia… İddianın aksine, Batı medeniyeti yükseldikçe kölelik artarak ve derinleşerek devam ediyor. Şu an İslâm ülkeleri ve dünyanın çoğu, Batı medeniyetinin kölesi durumunda. Afrikalıların çoğu hala köle! Kâğıt üzerinde özgürleştiler ama hala dillerini ve dinlerini taklit ettikleri ve kaynaklarını çalıp ülkelerine taşımaya devam eden sömürgeci Batılıların beyaz adamlarına efendi (master) diyerekten sesleniyorlar. Batı medeniyetinin her geçen gün daha fazla yoğurduğu Türkiye halkı dahi, ahlâken öyle çözülüyor ki, gerekenler yapılmazsa yakında İsrail’in kölesi haline gelir bu gidişle.
Köle kelimesinin Arapça karşılığı “abd” ile ifade edilir. Türkçedeki “ibadet, ubudiyet” kelimesi abd kökünden türer. İbadet etmek demek, kölelik etmek, yani kayıtsız şartsız boyun eğmek, yani emirlerine itaat etmek demektir. Her mümin namazında Fatiha okurken şöyle der: “Yalnızca sana kulluk (kölelik) eder, yalnızca senden yardım dileriz.” (Fatiha, 4) Bu apaçık ayet ortada iken, “Kur’an köleliği kaldırmamıştır!” demek kadar çirkin bir hezeyan olabilir mi?
Kölelik insan tarihinin önemli bir sosyolojik yarasını oluşturur. Allah’ın yüce dininin özelliği, bir sosyal yarayı iyileştirirken başka onulmaz yaralar açmamak üzerine bina edilmiştir. Yüce Allah kulları üzerindeki değişimi ikna ile ve alıştırarak, gönüllerine girerek sağlamayı hikmet edinmiştir.
Kur’an köleliği asla kabul etmeyen bir itikat çerçevesi getirmiştir. Nasıl içkiyi, kumarı, faizi asıp kesmeden, her türlü kötülüğü aşama aşama benimseterek gidermişse, köleliği de köleleri barındıkları yuvalardan attırıp, aç, susuz, çaresiz bırakmadan kurtaracak bir düzen getirmiştir.
Nitekim Peygamberimizin -aleyhisselatü vesselam- peşinden giden ilk müminler arasında köleler önde olmuştur. Çünkü o, özgürlüğün peygamberiydi. Çünkü o insanın insana esir edilmesiyle savaşıyordu. Çünkü o köleleri her türlü esaretten kurtarmak için gelmişti ve bu büyük kurtuluşun mücadelesini vermiş ve başarmıştı da. O sadece insanları değil, hayvanları da kurtarmış, hatta kendilerini özgür zanneden insanları da Allah’tan başkasına köle olmaktan azat etmişti.
Mesela, gürül gürül dinlediğimiz mübarek ezanın baş kahramanı Bilali Habeşi, Habeşli siyah bir köle idi ve Peygamberimizin en yakın dostlarından ve yardımcılarından biri olmuştu. Mesela İslam’ın ilk şehidi Sümeyye, Lanetli cehennem odunu Ebu Cehil’in kölesi idi. Mümin olduğunu öğrenince, onu zıt yönde yürümeye zorladıkları iki deveye bağladılar, ya caysın veya parçalansın diye… İşkencelerin birinde Ebu Cehil, imanından ısrarla dönmeyen bir köle anne olan Sümeyye’nin göğsüne mızrağını öfkeyle saplayarak onu şehit etti. İslam köleliğin düşmanı olmasaydı hangi köle peygamberimizin getirdiği bu din uğrunda böyle feci işkencelere katlanırdı?
Kur’an insanı sadece Allah’a köle kılan ve bunu iman esası olarak emreden ve de köle azat etmeyi ibadet sayan ilk dinin kaynağıdır. Kur’an’a bağlı bir Müslüman insanı köleleştiremez. Ancak ve sadece köle azat edebilir. Savaş hukukunun özel gereklerini ayrı tutarsak, Müslümanlar tarih boyunca hep köle azat ettiler. Asla Batılılar gibi, ülkelerinde özgür yaşayan güçsüz siyah insanları Afrikalardan avlayıp gemilere doldurup kendi diyarlarında köle diye satmadılar; kölelerden, hayvanat bahçeleri gibi insanat bahçeleri yapmadılar.
Kölelik insanlık tarihinde temel bir olgu. Yusuf aleyhisselamın dahi bebekken bulunup insan tacirlerince alınıp satıldığını biliyorsunuz. Kur’an putperest Araplara indiği zaman hakim olan ekonomide kadın da, köleler de alınıp satılıyordu. Kur’an kadının satılmasını engelledi, kadına miras hakkını tanıdı. Fakat ekonomiyle iç içe geçen ve belki toplumun büyük bir kısmını oluşturan köleliğin yok edilmesini, katliama yol açacak savaşlarla değil, makul bir değişim süreciyle sağladı.
Köleliği zorla kaldırdım demek, bütün islam dışı Arap kabilelerine savaş ilan etmekti ve bunun için yeterince gücünüz olmalıydı. Aynı zamanda köleleri de çoluk çocuk bağlı bulundukları, barınıp beslendikleri ailelerden, çiftliklerden çıkarıp sokağa atmak ve henaz yeterince gelişmediği için, onları besleyemeyecek bir ekonomide açlığa ve yokluğa terk etmekti.
Kur’an nasıl bir devlet modeli dayatmadıysa, aynen öyle, bir köleliği hızlı yok etme rejimi de dayatmamıştır. Fakat öyle bir hak ve adalet sistemi getirmiştir ki o sistemde kölelik yaşayamazdı.
O sistemde insanın insana baş eğmesi haramdı. İnsan sadece Allah’a kul olabilirdi. İslam insanın ancak Allah’a kul olabileceğini emretmekle, başkasına kul (köle aynı anlama gelir) olmayı kesin olarak haram kılmış oluyordu zaten. Öyle bir din geldi ki, ekonomik olarak ağanın evinde yaşayan köleler psikolojik anlamda kölelikten çıkmış, yediğinden yedirilip giydiğinden giydirilmesi gereken, ailenin yanındaki kişiler konumuna yükseldi. Peygamberimiz, serçe veya ondan daha küçük bir hayvanı öldürenin bile kıyamet günü hesabını vereceğini söylüyor. Böyle bir dine kölelik nasıl yamatılabilir?
Kur’an, insanın insana zulmünü yasak etti. İnsanın insana üstünlük taslamasını haram etti. Kur’an’ın onlarca hükmünü yan yana getirdiğiniz zaman hepsinin de köleliğe karşı olduğunu görürsünüz. Köleliği yasaklamak böyle olur. Böylece de 14 asır önce Kur’an birkaç yıl içerisinde köleliği İslam toplumu içerisinde yok edip bitirdi. Fakat Hıristiyanlar 1951 yılına kadar köle alıp satıyorlardı. O tarihte güya kağıt üzerinde kaldırdılar da ne oldu? Şimdi bütün insanlığı başka yollarla kandırıp köleleştirmekle ve sömürmekle meşguller!
Kur’an şöyle bir devlet kurun diye ayet indirmediği ve devletin ilkelerini vermekle yetindiği gibi, köleliği de özgürlüğün ilkelerini vererek bitirdi. Bu yüzden Kur’anın girdiği her yerden köleliğin çıkması kaçınılmazdır. Bir yerde kölelik devam etmişse bunun tek izahı orada Kur’an olmamasıdır ancak. İslam dini vicdanlarda yer ettikçe köleliğe yer kalmayacaktı. Kalmadı da. İnsanlığın sosyal bir olgusunu silah zoruyla değiştirmeye çalışıp da savaşlarda yok olup gitmek değildir hak dinin yolu. Yerleşik ekonomik sistemleri silahla asarak keserek kaldırmaya kalkıştığınızda çok büyük kanlar akar. Her toplumun ve her geleneğin belli bir olgunlaşma zamanı ve şekli vardır.
İslamda köle edinmek yoktur ve köleyi azat etmek vardır. Onu da azat edince, yani arazi sahibinin evinden, beslemesinden koparınca ekonomiye kazandırmak zorundasın. Hak din başarılması imkânsız olanı istemez mensuplarından. Çünkü dinin emrini yapmazsan asi olursun ve karşı çıkarsan kâfir olursun. İşte, köle gibi yaşatmayı haram kılarak ve köle azat etmeyi getirerek ve her açıdan kölelik mantığına karşı olmuş tek dindir İslâm.
Peki Müslümanlar İslam tarihi boyunca köleliği eritip bitirmek konusunda dinlerinin gereğini hakkıyla yerine getirdiler mi? Peygamberimizin tutumunu sürdürdüler mi? Buna evet diyemeyeceğim ve bu başka bir sorun! Bugün bakıyorsunuz İslam coğrafyasında, Kur’an’dan, Allah’ın dininden türlü şekillerde ve düzeylerde uzaklaşarak paramparça olmuş 1.5 milyar Müslüman… Müslümanlar Allah’ın emirlerinden çeşitli şekillerde uzaklaşarak yapmışlardır da, fakat o hatalar üzerinden Allah’ın yüce dininin hikmetine iftira atıp ateşe sürüklenmek akılsızlıktır.
Daha ne istiyorsunuz! Böyleyken zalim batı 1951’e kadar siyahlar isyan bayrağı çekinceye ve kanlı olaylara kadar fiziksel köleliği sürdürdü. Müslümanlar bunu yapmadılar asla! Sonra peki, fiziksel kölelik kalktı ama niye? Çünkü yeni bir köleleştirme tarzı buldular. Ekonomik, kültürel köleleştirme, mankurtlaştırma. Şu anda dünyanın milyonlarca ve milyarlarca insanının beyni ele geçirilmiş ve köleleştirilmiştir batı medeniyetinin küresel araçları aracılığıyla.
O köleleştiricilerden birisi de sosyal medyadır. Bazıları nesillerimizi cehennemden kurtarmak uğrunda çırpınıyor internet ortamında ve görüyorum ki kalabalıkların umurunda değil. Bir avuç insan, o da erinerek paylaşıyor ve yayıyor Allah’ın emirlerini, gerisi duyarsız, umarsız. Cehennemi garantilediğini kabul etmiş de, nasılsa eninde sonunda çıkıp cennete gideceğim diyerekten avutuyor kendini.
Vatanımız elden gidip de çil yavruları gibi nereye gideceğiz diye kıvranacağımız zaman gelirse, o zaman görülecek ve anlaşılacak demek istediklerim. Ama iş işten geçecek. Allah o gidişatı tersine döndürsün dileğindeyim. Muhammed Bozdağ