“Biliyorum gündem kapkaranlık… Gözümüzü açıp dünyanın ufuklarına bakınca kan ve gözyaşından başka bir şey görünmüyor. Kör, sağır ve dilsiz gibi davranıp da dizilerin başına çöküp kalmak da kıyamet günü vicdanımızı kahredecek bir hatadır. Bunca felaketlerin içerisinde duyarsız durmak imkânsızdır. Üzülmemek, ağlamamak, acı çekmemek imkânsızdır.
Fakat kapkara bir karamsarlığa kapılıp her şeyi bırakmak veya çılgınca sağa sola savrulmak da akılsızcadır. Biz bu ortamda ne yapmalıyız? Her zamanda ve şartta yapmamız gereken şeyi değil mi? Yeryüzünde tüm bu kıyametler olmasa dahi… Ruslar kuzeyden, Amerikalılar, İngilizler ve dahi Almanlar uydurup silahlandırdıkları terör örgütlerinin arkasına sığınarak yurdumuzu ve İslam ümmetini İran ve İsrail işbirliği içinde işgal veya esir etmeye çalışmasalar dahi her hal ve şartta bugün bile ölebilecek konumda değil miyiz? Dünya güllük gülistanlık dahi olsa Azrail aleyhisselam her gün şehirlerden geçmiyor mu ve her gün binlerce insan ölüp gitmiyor mu zaten?
Öyleyse bize emredilene bakalım biz. İlmin ve ilahi ahlakın arayışı içerisinde çılgınca çalışan müminler olalım. Bizi kimi rehberlerimiz dinimizi Kur’an’dan saptırarak ve yanlış yorumlayarak cahilliğe, ilimsizliğe, yeteneksizliğe, esarete yatkınlığa hazırladılar. Bu güçsüz ve paramparça vaziyeti bireysel çabamızda düzeltebilecek gücümüz yok. Fakat her birimiz kendi kişisel hayatımızda bir şeyler yapabilir ve yarın ilahi huzura bu vesileyle alnımız ak çıkabiliriz. Her gün öğrenme açlığı yaşamayan mümin Kur’anın ilk ayetine duyarsınızdır. Karıncalar gibi çalışmayan mümin, bir işten sıyrılınca diğer iye yönelmeyi emreden Kur’ana duyarsınızdır. Kendimize gelelim.
Bir vakit işten eve gelir, yemeğimi yer, yorgun şekilde kanepeye uzanırdım. Amaçsızlıktan, başıboşluktan doğan can sıkıntısını televizyonu izleyerek giderir, sıkıcı programlar arasında neredeyse dakika başı zap yaparak kanal kanal dolaşır ve saatlerimi tüketirdim. Rahatlayamadığım için ikide bir mutfağa gider veya atıştırmalıkları önüme getirirdim. Bu şekilde harcadığım yıllarım oldu. Bomboş, verimsiz, anlamsız, değersiz geceler geçirdim.
Başka bir dönemde amaçlar belirledim kendime. Şunu oku, bunu yaz, filanca sorunun çözümünü bul. Yazdım hepsini ve zihnimi odaklayarak yapmaya azmettim. Evden o amaçları düşünerek çıktım ve gün içinde bulduğum boşluklarda da de eve dönünce yapacağım çalışmaların hayalini kurdum. Akşam işimin başına oturunca yemeği unuttuğum, gece yarısının geçtiğini fark etmediğim zamanlar yaşadım. Gün geldi aylardır televizyon ekranına bir kez bile bakma fırsatı bulamadığımı fark ettim.
İnsan başıboşluğa dayanamaz. Ya hayatına bir anlam, bir hedef bulur ve onun çevresinde dolaşır durur. Ya da bir hedef bulamazsa şeytan onu kendi egosunun, şehvetinin etrafında evirip çevirir. Yaşama amaçlarını zihninden uzaklaştırırsa elinin, belinin, dilini esiri olur. İşi gücü gıybet, dedikodu, çekiştirme, boş konuşma, zevk için yemek ve eğlenceden ibaret olur. Öyleyse ne yapıp edip, gece gündüz düşündüğümüz ve uğrunda her gün bir şeyler yapabildiğimiz, seveceğimiz hedefler bulmalı ve her gün üzerlerinde çalışmalıyız. Rabbimize yaklaşmanın ve rızasına erişmenin yolu buradan geçiyor.” Muhammed Bozdağ