Şehriban teyze 85 yaşında. Ailenin, evliliğin ve hayat arkadaşını takdir etmenin önemini yüreğimize hissettiren bir hikayesi var…
Teyzenin kocası yirmi yıl önce vefat etmiş. Yalnız yaşıyor, yemeğini kendisi yapıyor, ihtiyaçlarını tek başına karşılıyor. Doktoruna rutin ilaçlarını yazdırmaya gidiyor. Üzgün ve durgun bir duruşla doktorunun karşısında oturuyor.
-Şehriban teyze hoş geldin, bu kez seni üzüntülü görüyorum. Bir olumsuzluk yoktur inşallah.
-Sorma evladım, yalnızlık çekilmiyor.
-Amcayı kaybettiğini biliyorum, ama çoluk çocuk, torun torba yok mu?
-Evladım söylediydim ya sana, unuttun. Bir oğlum vardı, onu da geçen yıl kaybettim. Torunlara gelince, kendi evladından başkası yalan. Oğlum gelirdi, iki günü geçmezdi, halimi, hatırımı sorardı. Artık kimse kapımı aralamıyor.
Son cümlesini titreyen sesini zorlayarak söyleyen Şehriban teyze başını önüne eğiyor. Doktorla birlikte ağlıyorlar. Hatırını sormanızı sabırsızlıkla bekleyen bir büyüğünüz var mı? Birisi sizin gelişiniz gecikince penceresine çakılıp gözyaşı döküyor mu?”