TBMM idari teşkilatı üst yönetimini boşaltıp kendi kadrolarını yerleştirmeyi düşünen Başkan İsmail Kahraman, 15 Temmuz darbe ihanetinden hemen sonraki cinnet hali ortamında, 20 Temmuz 2016 günü, TBMM’nin üst yönetimini büyük ölçüde pasif görevlere aldı. Beni de, genel sekreter yardımcılığından alıp başkan müşavirliğine atadı. Fakat hepimizim isimleri medyaya, sanki hakkımızda fetö soruşturması yapılmış, fetö’den alınmışız gibi liste halinde servis edildi. Bunu İsmail Kahraman’ın özel kalem müdürü mü, o günkü genel sekreter mi, bizden boşaltılan makamlara atanan bürokratlar mı yaptı, bunu kendi insiyatifleriyle mi, Başkan İsmail Kahraman’ın emriyle mi yaptılar, bilmiyorum. Meclis Başkanı hepimizi vatan haini gösteren bu yalana dayalı linç operasyonuna karşı kamuoyuna açıklama yapmadığı ve soruşturma da açmadığı için öğrenemedik.
Fakat sonuç olarak bu yapıldı ve bütün o masum insanlar kamuoyuna Fetö temizliğiyle açığa alınmış gibi gösterildi. Sanki İsmail Kahraman bu işlem ile fetö ile mücadele etmiş gibi bir yalandan siyaseten İsmail Kahraman yararlanmış oldu. İsmail Kahraman, gerçekte bu kişileri Fetö soruşturmasıyla almadığı, böyle bir şey olmadığı halde, basına öyle imiş gibi gösterilmesine sessiz kalmış, mağdur edilenlerin -ki halen TBMM’de çalışıyorlar- tüm taleplerine kulak tıkayıp basına düzeltici bir açıklama yapmamıştır.
Fakat şahsım, Muhammed Bozdağ olarak, hakkımdaki bu linç operasyonuna karşı İsmail Kahraman ile makamında 20 Temmuz günü görüşüp durumun fecaatini aktardım. Israrla üzülmemi gerektirecek bir durum olmadığını, Fetöden alınmadığımı söyleyerek beni göndermeye çalıştı. Bunun üzerine kendisine, Devletimizin ve milletimizin her zaman yanında olduğumu ve ihanetlerin hepsine anında karşı durduğumu gösteren yazılarımdan örnekler sundum. Sayın cumhurbaşkanının başıma gelen bu yalana dayalı linç operasyonunu öğrenince üzüleceğine inanıyorum dedim. Bu cümlem üzerine, tutum değiştirip, bana yukarıdaki yazıyı dikte etti, özel kalemden alınan çıktıyı imzalayıp verdi.
Bu yazıyı derhal bütün medya kuruluşlarının TBMM’deki şubelerine ulaştırdım. Maalesef bir kaç haber sitesi Habertürk, NTV, TRT HABER haberlerini düzeltti, geriyi dikkate almadı. Cumhurbaşkanı da, diğer yetkili makamlar da göz göre göre uğradığım bu yalana dayalı linç operasyonuna zerre kadar tepki vermedi, ses çıkarmadı. Diyanet Vakfı bu yalan haberlerle kitaplarımı toplayıp iade edince bu yalan haberin yayıldığı tüm Anadolu’dan kitaplarım iade oldu. İftiraya, zulme uğradığımı kime anlatsam bana sırtını döndü, millet de, yetkililer de böylesine korkunç bir yalana karşı beni yalnız bıraktı. Zamanı gelince o isimleri de tarihin kaydına sunacağım inşallah.
Bu tablo karşısında TBMM’ye hakkımdaki yalan haberlerin yol açtığı itibarsızlaştırmaya karşı durumun düzeltilmesi için dilekçe verdim. Cevap alamayınca yaklaşık bir yıl sonra mahkemeye dava açtım. Başkan İsmail Kahraman’ın dava açmama öfkelendiği söyleyerek, davamdan feragat etmezsem memurluktan atılmakla tehdit edildim. Bunun üzerine de davamdan feragat ettim.Fakat daha sonra feragat etmemi yetersiz bulmadıklarını, memuriyetten de istifa etmemi istediler. Bu hilelere, haksızlıklara ve zulümlere karşı o zaman rest çektim ve beni görevden atmakla cezalandırdılar gerçekten. Bu yaşadıklarımı ispatlayan konuşma kaydı, telefon görüşmeleri ve yazışmaları hala devam eden mahkemeye delil olarak sundum.
Bu arada hakkımda yalan haberler yapan medya kuruluşlarına açtığım davaları da, haber yalan olmakla birlikte kasıt yoktur gerekçesiyle kaybettim.
Ey hukuku perişan edenler… Ey kamu gücünü sevmediklerini, kendi tarikatından görmediklerini veya makamını ele geçirmek istediklerini perişan etmek için kullananlar… Ey adaletsiz yöneticiler…
Bir vatana ve millete yapılabilecek en büyük ihanet, hukuka müdahale etmek veya bir sebeple hukuku çarpıtmak ya da hukukun işlemesine engel olmaktır. Zira Devleti yaşatan Devlete güvendir ve güvenin yegane amili de adil ve işleyen hukuktur. Vatandaşları Devletin etrafında kenetlendiren biricik güç kaynağı hak ve hukukun temin edilmesidir. Bir ülkenin hukuku perişan olursa vatan evlatları çil yavruları gibi ortalığa saçılır.
Bir güçsüz çocuk tecavüze uğrar da, hakkını aramak için feryat eder. Feryadı duyanlar, öz akrabaları başta olmak üzere mazlum çocuğa sırtını dönerler ve hatta mazlum olduğu halde ona bir de fahişe mualemesi yaparlar. En dindar müminler dahi, niye hakkını aradın, niye sesini yükselttin, niye dava açıp da kaşındın tepkisini verirler. Bu ülkede bu feci hal binlerce masumun başına geldi. Ben ki kitaplarımla ve tüm yazdıklarımla vatanıma ve milletime hizmet ettiğim ve aksini gösterecek tek bir cümlem olmadığı halde, vatan haini gösterildim ve umursayan neredeyse tek bir yetkili yok orta yerde.
Bir grup üst yöneticiyi pasif görevlere atayan İsmail Kahraman’ın yanlış zamanlamasını birilerinin medyaya servis etme şekliyle yapılan budur. Madem o kadar vatan evladını görevden Fetö sebebiyle almadınız, niye 20 Temmuzu seçtiniz? Madem öyle yaptınız, niye işleminizi yanlış anlayan basına yalan haberi düzeltici açıklama yapmadınız? Hukukun çalışmadığı, halkın hakka kulak vermediği bir yerde sebepler açısından yapılabilecek hiç bir şey kalmamıştır ve sıra kaderin vereceği karşılığa gelmiş demektir.
Ben Allah’ın adaletine inanıyorum ve güveniyorum. Bana bu lincin yapılmasına sebep olan İsmail Kahraman ve yapılmasında başı çeken AA genel müdürü, yalan habere itibar edip kitaplarımı piyasadan kaybedilmesine yol açan Diyanet Vakfı yetkililerini ve ihaneti ve iftirayı ve zalimliği düzeltmeyen zamanın Diyanet işleri başkanı başta olmak üzere, bütün sorumluları Allah’a havale ediyorum.
Hizmetimin yediği darbe nedeniyle çok büyük acı çekim. Gençliğimizin imanı ve ahlakının kurtulmasına hizmet eden kitaplarımın bu topraklardan silinmesini Allah dilediyse boynum kıldan incedir. Muhakkak bana atılan bu iftirayı Allah bir gün ortaya çıkaracak. Muhakkak, yüzbinlerin imanının ve ahlakının kurtulmasına hizmet eden kitapların ve yazarının itibarına bu linci yapanlar ve bu lincin iç yüzünün ortaya çıkarılması için üzerine düşeni yapmayı geciktirenler, ilgilenmeyenler kıyamet günü derdest olacaklar.
Ben bu olayla, bir çok başka masumla birlikte, büyük bir imtihandan geçtim. Allah’tan başka kimsemizin olmadığını iyi anladım. Makam sarhoşluğuna kapılan ve mazlumlara kulak tıkayan siyasetle hiç bir derdimizin çözülemeyeceğini görmüş oldum. Yanıldığımı anladım.
İnsanlık tarihinin en büyük fitnelerinin içerisindeyiz gerçekten de. Masumlar en büyük iftiraya ve zulme uğruyorlar. Halk, yargılanmadan, suçluluğu ortaya çıkmadan birilerinin iftirasıyla akrabasını, komşusunu vicdanında mahkum ediyor, sırtını dönüyor. Tepeden tırnağa bir millet ve onun çoğu yöneticileri masumiyet karinesini ayaklar altına almış, bir felakete sürükleniyor. Böylesine feci zulümlere kendini kaptıran bir milletin büyük bedellerden kurtulması mümkün değil.
Eğer yazdıklarıma kulak verecek bir kaç tane vicdan sahibi kardeşim varsa onlara şöyleyeceğim şudur: Nasıl ki fırtınalarda gemiler güvenli limanlara sığınır, biz de bu birbirini takip edecek fırtınalarda öyle yapalım. Varsa borçlarımızdan kurtulalım. Kilerimizde çoluk çocuğumuzun yiyeceği ekmeğimiz olsun. Yalancı ve iftiracı medyadan ve ürettikleri dedikodularını tekrarlamaktan uzaklaşalım. Herkesin güvendiği dağlara kar yağacak. Bilelim ki Allah’tan başka hiç kimse kurtarıcı değil ve Allah’ın kurtarması da, Kuran’ın rehberliğine tutunmamıza bağlıdır.
Fitnelerde iftiraya, haksızlığa uğrayanlara Allah yardım etsin ve onları kurtuluşa çıkarsın. Çevrenin borazanlığından uzak duralım ve çoluk çocuğumuzu da sakındıralım. Hamd olsun zamanı gelince adaletiyle yeri göğü titretecek olan yüce Rabbimize! Muhammed Bozdağ