-Ey dost, düşündün mü, sence seni en çok seven kimdir hayatında? Seni doğduğundan beri canından bir parça gibi gören muhterem annen mi? Senin gözlerinin bakışına vurulan ve senin hasretin yüzünden yemekten içmekten kesilen aşkın mı? Dostluğun biricik göstergeleri üzerinde düşünelim istersen… Dost dosta hep feda etmek ister ve her fırsatı dostuna iyilik etmek için kullanır. Dost affeder de affeder. Onu kırarsın, incitirsin, defalarca ona büyük kötülükler yaparsın da, yine de pişman olup ona dönmeni ister.
Gerçek dost kim mi? Kim sen yokken senin benliğini var etti? Kim sana bu heyecanlı evren sinemasını izleyen o gözleri bağışladı? Kim bu evren senfonisinin müziğiyle lezzetlenen o kulaklarını sana bağışladı? Kim senin için binlerce mis kokuyu hissedip yüreğine ulaştıracak burun hücrelerini güzelleştirdiği yüzünün ortasına yerleştirdiği? Kim ağaçların dallarından rengârenk estetiklerle süslediği meyvelerini tadacak ağız ve boğaz bağışladı sana? Kim senin yüreğine sevginin sevinciyle ağlamanın lezzetini tattırıyor? Sevginin hasretiyle ağlamanın lezzetini tatmadın mı yoksa? Kim senin için o çocuğu, o eşi, o başını okşadığın küçük kediyi yarattı. Kime uyuduğun zaman teslim oluyor bedenin ve senin kendini kaybettiğin o döşekte, her sabah seni sana kim geri veriyor? Sen her gün edep bilmeyişinle bin kere onu incittiğin halde yine de soluğunu kesmiyor senin.
Sen hakiki dost nedir bilir misin ey nankör nefis? Sen sana binlerce aşığın bile veremeyeceği ikramları hesapsızca lütfeden dostunun dostluğunun değerinin farkında mısın gerçekten? Öyle bir dostluğa ihanetin cezası neden çok büyük biliyor musun? Çünkü o kâinattan daha büyük olan dostluğa ihanet etmek korkunç bir kötülük… Muhammed Bozdağ