Soru -Hocam, büyük konuşmanın Allah’a meydan okumak gibi olup belalara sebep olduğunu yazıyorsunuz. Fakat, bakıyorum dünya ölçeğinde nice sanatçı, şirket sahibi veya siyasetçi, başaracağız, ben yaptım, ben başardım tarzında iddialı konuştuğu halde başlarına bir bela gelmiyor. Yazdıklarınızla hayatın gerçekleri çelişmiyor mu?
Cevap -Sözümüzün çerçevesi konuyla ilgili yazdığımız içeriğin tamamı okunup doğru anlaşılabilirse ortada bir çelişki zannı oluşmaz. Detaylarını Ruhsal Zeka‘ya havale ederek konuyu şöyle açıklayalım:
-Öncelikle ataların, “Büyük yokma ye, büyük söz söyleme” atasözünün kast ettiği Allah’a meydan okuyucu sözün mantığını iyi anlamak gerekir. Bir sözü, sanki irademize ve olaylara Allah hükmetmiyormuş, sanki Allah olacaklara karışmayacakmış, sanki her yaptığımıza hakimmişiz gibi bir bilinçle -ve özellikle alimse sadece üslupla da olsa söylemek- Allah’a meydan okumak anlamını içerir. Mesela, “Ben asla öyle yapmacağım. En iyisi benim yaptığım olacak. Ben kesinlikle müsaade etmem. Mutlaka orada olacağım. Bunu ben yaptım, yenisi de yapabilirim.” türünden sözlerde ilahi yardıma, takdire, rahmete yönelik en küçük bir ima dahi bulunmamaktadır.
-Büyük konuşmanın bir belaya dönüşebileceği gerçeği bizim aklımızın, şahsi gözlemimizin bir ürünü değil, kâinatın yüce Yaradan’ının kader kuralıdır.
Allah şöyle buyurmuştur: “Hiçbir şey hakkında sakın “yarın şunu yapacağım” deme! Ancak, ‘İnşallah (Allah dilerse, nasipse) yapacağım!’ de.” (Kehf, 23-24)
-Yüce Allah, nasipse demeden, Allah’ın takdirini hesaba katmadan mahsulü dilencilerden gizlice toplama hayaliyle sözleşip bahçelerine giden iki çiftçinin mahsulünün, bu tutumları yüzünden yok edildiğini örnek olay olarak bize anlatır. (Kalem, 17-28) O müminler, devşirecekleri meyvelerin Allah’ın nasibi olduğunu ve Allah dilerse, yerlerinden yeller esebileceğini unuttular. Kazançlarını garanti gördüler ve bunun tokadını yediler. Fakat mümin olduklarından bahçelerine gelen belanın kendi gafletlerinden kaynaklandığını fark edip oracıkta tövbe ettiler.
-Kadere iman açısından inşallah kavramının kardeşi olan ikinci kavram da maşallah kavramıdır. Bu kavramı kullanarak, o nimetin veya eserin bizim kendi ürünümüz değil, çabamıza karşı Allah’ın lütfu olduğunu teyit etmektir. “(Bol mahsulünden hoşlandığın) o bağına girdiğin zaman, Mâşâallah! (Bu şey Allahın yapıp yaratmasıyladır) deseydin ya!” (Kehf, 39) ayeti dikkate alacağımız ikinci uyarıdır.
-Dikkat ederseniz bu kurallar, ilkeler ve uyarılar cennet ehli müminler içindir; cehennem ehli inkârcılar için değildir. İnkârcılar zaten Allah’a düşman olmuşlardır. İddialı konuşarak Allah’a meydan okumaları düzeltecek bir tokat yemeleri gereksiz ve anlamsızdır. Bu tokadı yiyerek şirk yolunu düzeltmesi gerekenler müminlerdir.
Diyelim ki çoban olsanız, koyunlar uçuruma giderken onları bağırıp çağırarak ve eğer sizi dinlemezlerse döverek uçurumdan uzaklaştırırsınız. Neden? kurtulmalarını istediğiniz için. Ama koyunlarınızı boğan bir kurdu uçurumun kenarında görseniz uyararak kurtarmaya çalışır mısınız?
-Bir başka husus… Mümin iddialı sözüyle imtihan olur evet. Fakat eğer bu iddiası gafletinden kaynaklanmışsa, sözünün anlamını idrak edemeyecek kadar cahilse veya Allah’a karşı iddialı sözüyle işlediği hayasızlığı fark edip hemen tövbe etmişse Allah onu affeder ve onu o iddialı sözüyle imtihan etmez. O beladan böylece kurtulur.
-Şunu söyleyelim ki bir müminin başına Allah’ın hayatana hakimiyetini unutarak söylediği iddialı sözler yüzünden dert geliyor ve iddiasıyla imtihan oluyorsa o Allah’ın sevdiği kullarındandır. Allah bu yolla ona şefkat etmekte ve onun yolunu düzeltmektedir.
-Son bir nokta da şudur: İddialı sözden kastımız, her türlü hedef belirleme ve amaca adanma değil, Allah’ı unutan kesin ve keskin iddialar ortaya atmaktır. Müslüman bir politikacı şunu yapacağız derken inşallah demeyi unutursa, nasipse demezse veya şunu yapmaya azmettik tarzında bir ifade kullanmazsa çok geçmez onun altında ezilir. Başaran siyasetçilerin, işadamlarının veya sanatçıların dilinden inşallah ve hamd olsun kelimesini çok duyarsınız. Başardıkları için hamd etmeleri ve başaracakları için inşallah demeleri veya yüreklerinde bunun idrakini taşımaları onları vebalden kurtarır. Böylece de başarılarının yolunu açarlar. Muhammed Bozdağ