“Bir genç Ankara’da bir üniversite kazanmış, ailesinden ayrılığın acısına dayanamadığı için ders çalışamamış, terk etmiş okulunu, dönmüş babasının evine ve kaydı silinmiş. Ailesinin yanında bir süre sonra sıkılınca da İzmir’e gitmiş, bir kahvede çaycılık işi bulabilmiş. İş şartları kötüymüş, geçimi zormuş da ne yapması gerekiyormuş.
Şaşırtıcı değil mi? İnsan başarının bu kadar yükseğinden kendini aşağıya atar mı? Dayanıksız yetişmişse, sorumluluk, vefa, çile, fedakârlık çarklarından geçmemişse işte böyle atıyor.
Hayata tutunmak çocukluktan çıkmayı gerektiriyor. Dövülen demirin çelikleşmesi gibi çileyle yüzleşmeyi ve çileye direnmeyi gerektiriyor. Kimse zorluktan kaçarak kolaylığa kavuşamaz. Zorluk dağından geçmeden kolaylık vadisine ulaşamaz.
Yağmurdan kaçan doluya tutulur. Küçük sorumluluklarını ihmal eden büyük yükler altında ezilir. Genç büyük kapıdan geçmenin zorluğundan yıldı da, büyük bir derde düşürdü kendini.
İçindeki ana hasretine ölümüne savaşan cesur asker gibi direnebilseydi okulunu bitirebilirdi. Sorunumuz, cam fanusla korunmuş bir ailede sorunsuz büyümekten ve sonra da hayata atılınca sorunların bütün sertliğiyle aniden karşılaşmamızdan kaynaklanıyor.
Başarısız kalmış kişinin geçmişi yarım bırakılmış işlerin enkazıyla doludur. Her anı eğlenceli işi herkes yapar. Herkes kendisine baksın: Aileniz, arkadaşlarınız veya mesleğinizle ilgili canınız istemediği için ertelediğiniz, yapmadığınız, kaçındığınız işleriniz var mı?
Yapmak zorunda olduğunuz bir işin başına mı düştünüz? Mesela yüzme bilmediğiniz halde denize mi atıldınız? Konuşma bilmediğiniz halde kürsüye mi sürüklendiniz? Madem ki mecbursunuz, Allah’a teslim olun ve kendinizi olayların oluruna bırakın. Ne olacaksa olacak. Telaşınızı atmaya ve sakinleşip gücünüzün yettiğini yapmaya bakın. Böyle yaparsanız Allah’ın lütfuyla sürpriz başarılarla karşılaşırsınız. #muhammedbozdağ