Başarılı öğrenme incelikleri…

1547

Kitap Satış Noktaları

Eğitim sürecimizi ve sonuçlarımızı şekillendiren başlıca düşünme ve inanma biçimleri…

 

Dünyaya geldiğimizde, iki temel algı alanını beraberimizde getirdik. Birisi dış dünyadan içerik okuyan beş temel duyu, diğeri iç ve dış dünyadan gelenleri algılayıp yoğuran sayısı belirsiz iç duyular, latifelerdir.

Her insan içe-dışa dönük algılarından gelen mesajların yoğrulmasından oluşmuş bir iç evren inşa eder ve herkesin hayat düzeyi, karanlıklar okyanusunda kurulu bir iç evren haritasında yaşanır. Dışarıda ne olursa olsun, içimizde ve bilincimizde yaşadığımız dünya, zihnimizde inşa ettiğimiz dünyadır.

Sözkonusu dünya görüp duyduklarımızı, duygu yükleyip ilişkilendirdiklerimizi içeren bir harita bütünlüğü içerisinde, karanlıklara kurulu aydınlık adacıkları ve adalar arasındaki bağlantıları sağlayan geçiş kapılarını barındırır. Zekânın biyolojik karşılığı, beynimizde örüntülediğimiz bu duyu-duygu, algı-anlam sisteminin yoğunluğu ve karmaşıklığıdır. Bilinçli algıladıkça ve düşünceyle ilişkilendirdikçe, beyin hücreleri arasındaki bağlantılar çoğalır. Kartopunun çığa dönüşmesi gibi, bilgi-bağlantı sistemi büyüdükçe büyüme hızı artar.

Beynimizin ve dolaysıyla ilgi ve eylemlerimizin hangi adacıklar yönünde gelişeceğini belirleyen, inançlarımızla örgülediğimiz kabullerimiz, olabileceklere ilişkin varsayımlarımız, ilgilerimizden doğan yönelimlerimizdir. Gelecekte ne tür çabalar sergileyeceğimizi, çabalarımızın bizi ne yönde geliştireceğini bu inançlar ve eğilimler şekillendirecek. İnanmadığımız, ilgilenmediğimiz bir yola ulaştıran herhangi bir zihinsel kapımız olmayacak.

Dolaysıyla, eğitim sistemi içerisinden geçerken başarılı olmamız, hayata etkili tutunmamız, inançlarımızı olabildiğince geliştirici ve ufkumuzu açıcı biçimde yapılandırmamıza bağlıdır. Bunu bilinçli yapmalıyız; aksi takdirde, ortamımızda üretilen ve herkesi aynı kalıpların modelleri gibi üreten inançlara mahkûm oluruz. Sıra dışı hayat, sıra dışı inançların ürünüdür.

Belli inançların bireysel girişimde ne tür sonuçlar ürettiğine dikkat edelim: “Zekâ genetiktir” kabulü, zekânın geliştirilmesi yönündeki çabaları önler. “Başarının siyasi desteğe bağlı olduğu” kabulü, kişisel girişim yollarını kapatır. “Tek başarı yolu üniversitedir” inancı, başka kapılara merakı ve ilgiyi söndürür. “Başarı yüksek nottur” düşüncesi, başka başarı arayışlarını engeller. Birçok öğrencinin başarısızlık sebebi, inançlarından gelen durdurucu kalıplardır. Çalışkandır, zehir gibi zekâsı vardır, yeteneklidir; ama inanmadığı yollardan gitmeyi akıl edemez, cesaret edemez veya düşünemez.

Öğrenci, eğitim-öğrenim sürecinden hayata başarılı sıçrayabilmek için öncelikle şu temel inançları sağlıklı yapılandırmalıdır:

-Zeka-başarı ilişkisi: Zekanın genetikten etkilendiği doğrudur; ama zekada genetik faktör nedeniyle bireyler arasındaki farklılıklar, ortalama bireylerde göz ardı edilebilecek ölçüde küçüktür. Ayrıca, zekâ, duyularıyla daha fazla içerik almakla, içeriği düşünce yoluyla ilişkilendirmekle gelişir. Kontrolsüz hayal kurmayan, TV karşısında hipnotize olmayan ve düşünen her beyinde, zekâyı örgüleyen bağlantılanma süreci işlem halindedir. Dahası, sıra dışı başarılara bakıldığında, üstün zekânın belirleyici olmadığı, ortalama, hatta ortalama altı her zekânın, şaşırtıcı başarılara ulaşabildiği defalarca gösterilmiştir. Örneklerden birisi fizikçi Einstein, diğeri dünya hafıza şampiyonu Dominic O’brain’dir. Dahası süper zekâlar, birçok kere psikiyatrik rahatsızlıkları da tetiklemiştir.

-Eğitim-öğrenim başarı ilişkisi: Öğrenim bilgi içeriğini, eğitim de yetenekleri, alışkanlıkları, becerileri ifade eder. Bilgi durağan, beceriyse hayata, üretime, uygulamaya dönüktür. Eğitimsiz öğrenim anlamsız, öğrenimsiz eğitim de, verimsizdir. Eğitim öğrenciye, değişen şartlar karşısında kendi kararlarını doğru verme, girişimde bulunma, eylem üretme becerisi kazandırır. Hayat hiçbir zaman masa üzerinde test çözerek yaşanmaz. Aile, meslek, iş ve insan ilişkileri ancak eğitim temeliyle anlam kazanır.

-Fırsatlar-başarı ilişkisi: Başarı söz konusu olduğunda öğrenciler genellikle teknik imkanların ve fırsatların yetersizliğinden yakınırlar. Öğretmenlerini, eğitim araçlarını, uygulama imkânlarını yetersiz bulurlar, üniversite okuyamamaktan, kimi dersleri görememekten şikayetlenirler. Elbette fırsatların çokluğu öğrenciye seçim alternatifleri kazandıracaktır. Ama sıra dışı başarılara ulaşanların büyük bir bölümü, yüksek eğitim alamadıkları halde fırsatlarını kendileri üretmişlerdir. Özellikle internet çağında, fırsat eşitsizliğinden doğan engeller iyice azalmış durumdadır. Koç, Tatlıses, Sheakespeare ve benzeri tanıyacağınız pek çok bilim, sanat, edebiyat hatta siyaset öncüsü, resmi yüksek eğitim alamamıştır.

-Okul başarısı-hayat başarısı ilişkisi: Öğrencilerin pek azı, okul başarısının araç, hayat başarısının amaç olduğunu zamanında fark edebiliyor.  Binlerce lise birincisinin üniversite kazanamadığını biliyorsunuz. En yüksek işsizlik oranı eğitimliler arasındadır.  Okul yüksek not, hayatsa yüksek yetenek bekler.  Hayat başarısı bilgi birikimine değil, bilgilerin nasıl organize edilebildiğine, eylemlere nasıl yansıtıldığına, nelerin üretiminde kullanıldığına bakar.

-Çalışma-başarı ilişkisi: İlginç biçimde, resmi eğitim alamayanlar, usta-çırak ilişkisi yoluyla birkaç yılda dahi derecesinde uzmanlık kazanırken, yüksek eğitim yolculuğunda 15 yıl ilerleyenlerin bir kısmı omlet yapmasını bile öğrenemiyor. Bir çok üniversite mezunu, diplomasını aldıktan sonra, sıfırdan başlamışçasına, yeniden öğrenmek zorunda kalıyor. Eğitim süreci boyunca notlardan başka amacı olmayan, geriye kalan zamanlarını, arkadaşlık eğlencelerinde havaya uçuran öğrencilerin kaçınılmaz sonu genellikle aynıdır. Eğer devlet sınavlarından memurluğa girebilirlerse hayata tutunabilecekler, kendi girişimlerini gerçekleştirmekte zorlanacaklardır. Hayatta ne yapmak istiyorsunuz? Bunu için hangi yeteneklerinizin gelişmesi gerekiyor? Bunları hangi süreçte ve ne şekilde geliştirebilirsiniz?

Yukarıdaki temel inanç değişikliğini yapan öğrenci, davranış ve tercihlerinde hızlı değişimler yaşayacaktır. Ancak, bu değişimlerden cesaret verici sonuçlar alınması için, aşağıdaki ilkelerin de benimsenmesi gerekir:

-Amacınız not değil, öğrenmek olmalıdır: Her eylemin sonuçlarını belirleyen, dayandığı gerekçedir. Yüksek not için çalışanın derin bilinci, bilgiyi sadece sınavlara yönelik kullanır; sınavlar geçince unutur veya kullanılamaz bir depoda kilitler. Öğrenmek amacıyla öğrenen zihinse, öğrenciyi daha yüksek zevkle çalıştırır; bilgileri hayatla ve birbirleriyle ilişkilendirir; hem sınavda hem de hayatta yüksek performansa sürükler.

-Sistemli çalışmalısınız: Dimmet, “Sistemli olmayan öğrenimin bir değeri yoktur” der. Sistemin temelleri şunlardır: Kaç dakikada kaç sayfalık bilgiyi, hangi amaçlarla ve ne umarak öğreneceğinizi belirlemelisiniz. Birer saati aşmayan bloklar içerisinde, önce inceleme, sorgulama yapmalı, okuduktan sonra da tekrarlamalısınız. 24 saat, bir hafta, bir ay ve 6 haftalık süreçlerde yapacağınız tekrarlar, bilgiyi kalıcılaştıracaktır.

-Sürekli aktif öğrenme arayışında olmalısınız: Size öğretilmesi pasif, sizin öğrenmeniz aktiftir. Öğrenen, sürücü veya lokomotif gibi; öğretense yolcu veya vagon gibidir. Başkalarından dinlediklerinizi bir de kendinize ifade etmeniz, kendi cümlelerinizle yazmanız, hayatla ve birbirleriyle ilişkilendirmeniz, sorgulamanız, sınıflandırmanız, hatırlamanız ve tekrarlamanız zihninizi aktif öğrenme moduna taşır.

-Öğrenmeyi baltalayan en büyük sorun isteksizliktir, isteksizlik de değersizlikten kaynaklanır. Bilgiye aç insanın öğrenmesi, susamış insanın suya kanması gibidir. Bilginin değersizliğine inanıyorsanız, derin bilinciniz öğrenme zahmetine değmediğini düşünecek; sizi not için hileli yollara, çalışmaktan kaçmaya yönlendirecek; direnirseniz de dikkatinizi dağıtacaktır. Bilgiye değer yüklemek seçiminize bağlıdır. Hayattaki en yüksek hedeflerinizle, arzularınızla yan yana düşünerek bilgiye istek yükleyebilirsiniz. Her dersi ve her konuyu, zekânızın, insan ilişkilerinizin, gelecekteki statünüzün, saygınlığınızın parçası gibi görmeniz için, ille de bilgi yarışmalarında dereceye girmeniz, hocalarınızın sizi takdir etmesi veya birinci olmanız gerekmemelidir. Az öğrenci bu türden fırsatlara sahip olabilir. Geri kalan, bu bağlantıyı kendi zihniyle kurmak durumunda kalacak.

-Sürekli keşifler arayın: Zihninizin, toplumun yüzde onluk diliminde yer alan yönlendiriciler ve yenilikçiler arasına sizi taşıması, yenilik arayışınızla gelişir.  Sorular ve sorular… Sürekli zihninde sorular üreten, bilgilere farklı açılardan bakan, analiz ederek yeni anlamlar çıkaran öğrenci kendisini başarmış bilmelidir. Hayatın her alanı baştan sona taklitlerin üzerine oturtulmuş keşiflere dayanır. Tüm sektörler, öncelikle yeni ve farklı bir şey düşünen çığır açıcıları ararlar.

-Seçtiğiniz yetenek alanlarını hobilerinize dönüştürün: Hayata tutunmamızı sağlayan temel yetenek alanları çoğunlukla her okulda öğretilmez. Sosyal zekâ, davranış-protokol, etkili iletişim becerisi, organizasyon, yönetim ve liderlik, girişimcilik, etkili yazılı ve sözlü ifade, imaj, yabancı dil, bilgisayar, araştırmacılık, analiz becerileri hepsinin başında gelir.  “Hangi maaşlı işte çalışabileceğinizi” değil, “Ne yapıp üretebileceğinizi” sormalısınız.2-birds_1600