Tarih, 6 Şubat 1993, Muhammed Bozdağ’ın, Yeni Asya Gazetesinde haftalık olarak yazdığı Pencere köşesi… 23 yıl önce Muhammed Bozdağ’dan bu görülmemiş öngörü bugün çok iyi anlaşılıyor… Aynen bugünler tarif ediliyor:
- -15 Temmuz ihanetini 23 yıl öncesinden aynen tarif eden bir analiz.
- -Bu yazıda söylenenler bir kehanet değil, bir basiret ve hikmet öngörüsü…
- -12 Eylül neden başardı ve ondan sonraki kalkışma neden başarılamayacaktı?
- -Tıpkı M. Bozdağ’ın yazdığı gibi, 15 Temmuz’da ihanete kalkışanlar, intihar ettiler.
- -Allah ülkemizi, milletimizi, müminleri ve masumları korusun.
- -Aşağıdaki yazının hemen her satırı günümüzün feci fitnelerine işaret ediyor.
- -Bu uyarıcı yazı, bugünlere hükmeden riyakârlıkla değil; o günün samimiyetiyle yazılmıştır.
- -Küresel güçler, maşalarını kullanarak denediler ve boylarının ölçüsünü aldılar.
- -Muhammed Bozdağ’ı okumak ve anlamak yerine, ezberden karalayan yüz karası, kripto hainlere gelince, yüzünüz kızarsın. İşte o yazı…
- Not: Bundan sonraki hedefleri iç çatışmadır, şartlarını olgunlaştırıyorlar. Acilen gerekli tedbirler alınmalıdır.
———————————————
“Artık ihtilal intihardır, Muhammed Bozdağ, Pencere, 6 Şubat 1993, Yeni Asya
Son zamanlarda karanlık çevrelerle bağlantılı olan bazı kişiler yeni bir ihtilali gündeme getirmeye çalışıyorlar. Biz de ister istemez, Doğu Perinçek’in Yeni Asya yazarlarına söylediği, “Bundan sonra ihtilal yapılırsa Müslümanların üzerine yapılır.” sözünü hatırlıyoruz.
İhtilal davetçiliği kokan cümleleri sarf edenler, şunu kesinlikle bilmelidirler ki, toplumu bu tür çağrışımlarla tedirgin edenler üzerimizde fitne kazanlarını kaynatan büyük ve gizli güçlerin uzun vadeli hedeflerine hizmet edecektir. Zira bu andan itibaren Türkiye’de ihtilal, intiharın ta kendisidir.
12 Eylül ihtilalinin meydana geldiği dönemle, içinde bulunduğumuz dönemi dikkatle tahlil edersek, 12 Eylül ihtilalinin başarıya ulaşması için son derece müsait şartların oluştuğunu, ama bugün böyle bir teşebbüsü başarıya ulaştıracak en ufak bir ortamın mevcut olmadığını görürüz.
12 Eylül öncesinde halk, bugün olduğu gibi gizli güçlerle körüklenen anarşiden iyice bıkmıştı. Polis kendi içinde bölünmüş, öğrenciler, memurlar, işçiler, kıyasıya bir mücadelenin içine girmişti. Toplumun her yanında korkunç bir kutuplaşma gözüküyor, aynı kutuplaşma Meclise yansıyor ve Meclis çalışamaz bir halde kilitleniyordu.
Bir başka nokta, o dönemde sermaye ve patron çevresinin ihtilale desteğidir. Zira işverenler işçilerini zapt edemiyor, grevler, kundaklamalar dalga dalga sürüyordu. Ayrıca 1890 döneminde ekonominin rayına oturma işareti vermesi ihtilalcilere ülke ekonomisinde çok fazla zorluk çıkarmayacak, işi kolaylaşacaktı
Halkın kurtarıcı arayışı içinde oluşu bir yana, henüz halk ihtilalin bir ülke ekonomisini nasıl yerin dibine batıracağını bilemiyordu. Dolayısıyla ihtilale düşmanca tavır sergileyenler çok az olacaktı.
Öte yandan ihtilali yapanların devraldığı Türkiye çok fazla dış borca dalmamıştı. Bunun yanında Türkiye’nin dış ilişkileri pek kritik değildi ve elinde kullanabileceği –ihtilalle beraber terk ettiği- bazı kozlar vardı. Şüphesiz ABD’nin CIA kanalıyla ihtilalin yanında olmasını da unutmamak gerekir.
Daha yakın geçmişte Yeltsin’in tanklar üzerine çıkışını da bir örnek olarak görmemişti toplum. Kalburüstü aydınların topyekûn desteği zihinleri etkilemiş, üstelik birçok Müslüman grup sincice ve İslam’a sahip çıkarak gelişen ihtilali –İslam her türlü ihtilali reddettiği halde- İslam’ın lehinde sanmıştı.
12 Eylül gerçekleşti, tutundu. Fakat o gün tankları meydanlara sürenleri, bugün toplum reddetmiştir.
Bugün yapılabilecek ihtilal teşebbüsüne gelince… Bugün artık toplumda bir uzlaşma çabası vardır. Artık aydınların ihtilale destekte birleşmeleri imkânsızdır. Birçok kişi ve kuruluş, ihtilale teşebbüs halinde sokaklara döküleceklerini, göğüslerini siper edeceklerini söylemektedir.
Bazı çevrelerin İslam’ı hedef aldığına, ‘laiklik ve şeriat’ gruplandırması altında, teröre ve cinayete şiddetle düşman oldukları halde, Müslümanları töhmet altında bıraktıklarına dikkat edilirse, hedefin şuurlu inanca sahip kesim olduğu anlaşılır. Şüphesiz bu kesimin ihtilale desteği ya da suskunluğu artık asla düşünülemez.
Bir başka nokta, ordumuzun artık böyle bir teşebbüse homojen tepki göstermeyeceği gerçeğidir. Dünya toplumlarının maruz kaldığı siyasi ve sosyal gelişmelerin içerisinde olan ordunun da 12 Eylülde olduğu gibi ihtilale topyekûn destek vermesi imkânsızdır. Nitekim 12 Eylül döneminde başörtüsü yasağı getirilirken bile acaba orduda birisi karşı koyabilir mi korkusunu yaşayanlar olabilmiştir.
Bugün sermaye çevrelerinin de birlik halinde ihtilali destekleyecekleri söylenemez. Zira onlar için çok münbit bir zemin müheyyadır.
Türkiye çok iyi biliyor ki, kişi başına 1000 dolar borçla iyice sıkışmıştır. Türkiye’nin bu borçtan kurtulabilmesi için 5 kişilik bir ailenin ödemek zorunda kalacağı borç 45 milyon TL’dir. Irak, Suriye ve Yunanistan’la çok kritik bir dönem yaşayışımız bir diğer noktadır. En küçük bir manevra hatası bizi hem Ortadoğu’da hem de Balkanlarda bazı gülerin dört gözle beklediği bir savaşın içine atabilir.
Bu şartlar altında, Kürt-Türk ayrımı, laik-anti-laik kutuplaşması kasıtlı olarak körüklenirken yapılacak böyle bir teşebbüs –Allah korusun- Türkiye’yi ikinci bir istiklal mücadelesine sevk eder.
Artık Türkiye’de bu oyunlar oynanmamalıdır. Bu öylesine dehşetli bir fitne olur ki, elini uzatanın kolu kaybolur; yüzünü çevirenin gözleri yanar.
Elbette canavarlaşmış zalimlerin hedefleri ve hesapları vardır, o istikamette şeytanlara parmak ısırttırırcasına yürürler. Ama onların gülüp geçtiği Allah’ın da bir vaadi ve hesabı vardır. Bize düşen uyanık olmak, düşürülmek istendiğimiz tuzaklara düşmemek ve kâinatın Sahibine sığınarak kaderin hükmünü icra edişini seyretmektir.”