-Darbe gecesi Gümüşhane’de yıllık izninim son günüydü, sabahleyin ailecek, Trabzon’un köyünde annemi ziyareti, o gece Samsun DSİ’de kalmayı ve Pazar sabahı Ankara’da olmayı planladım. TV izlemediğimden, saat 11.00-12.00 aralığında, bir tanıdığım Ankara’da bir şeyler oluyor diye haber verince, tv’yi açıp olayı fark ettim. Biraz izledim, ertesi gün yolculuk yapacağım için dinlenmeye çalıştım. Bir arkadaşım bilhassa gece yolculuğun tehlikeli olacağını söylediyse de tüm uykusuzluğuma rağmen yine de yola çıktım. Darbeye karşı ilk tepkimi facebook’a gece 01.19’da cepten yazıp dinlendim ve planıma göre Pazar günü Ankara’ya ulaştım.
Darbe teşebbüsünün ordumuzun çökertilmesini, milletimizin gücünün tüketilmesini, iç savaşı ve parçalanmamızı amaçladığını algılayarak, hain girişime ilk tepkimi gece 01.19’da şöyle yayınladım:
15 Temmuz gecesi 01.19: “Rabbimiz, bizi her türlü fitneden, felaketten, iç savaştan, tuzaklardan korusun. Bizi huzur, barış, adalet ve esenlik içerisinde yaşatsın. Bizi kendisine hakiki kul eylesin. Bize yüksek basiret bağışlasın.”
16 Temmuz: Yeryüzünde ekmeğini bu millet kadar kibir ve bencillik yapmadan bölüşüp de bu millet kadar haksız yere ihanete uğrayan, sırtından bıçaklanan başka hangi millet var?
17 Temmuz: Allah’ım! Milletimize ve İslâm Ümmetine tuzak kuranları kendi tuzaklarına düşür. Bizi fitneden sakındır ve fitneye düşenleri de uyandırıp uzaklaştır.
17 Temmuz Yüce Rabbimiz,
Milletimize ve İslam ümmetine tuzak kuran iç ve dış düşmanları kendi tuzaklarında helak eyle! Bizleri, yaşadığımız ve yaşamamız muhtemel tuzaklardan kurtuluşumuzun yegâne vesilesi olarak, emrettiğin imana ve yüce ahlaka layık kullarından kıl. Amin.
18 Temmuz: İki ay kadar önceydi… Siyasilerimizin dost ve stratejik müttefik dediği süper bir devletin –siz onu bilirsiniz- özel kuvvet askerlerini evimize yerleştirmişler… Güya terörle mücadele edeceklerine inanıldığı için kabul edilmişler. Bir düşman asker, pencereden çapraz ateş ediyor uzun namlulu silahla… Pencereye yaklaşıyorum, nereye ateş ettiğini anlamak için, bakıyorum cami avlusundaki Müslümanlar tek tek vuruluyor. Dehşete kapılıyorum, bunlar bizi kandırdılar düşüncesiyle… Geriye dönüp evin sakinlerine bakıyorum, içeriye yerleşmiş bu güç karşısında kimse can korkusundan gerçeği sesli açıklayamıyor ve ben el kol işareti yaparak uyarmaya çalışırken rüyadan uyanıyorum.
Atlatılan bu ihanet operasyonunun, yetkililerin dost ve stratejik müttefik dedikleri o sözde dostun hâkimiyetinde planlandığına ve piyonlarına yaptırıldığına ve bir taşla çok sayıda kuş vurulmasının hedeflendiğine yürekten inanıyorum.
Bu vesileyle, yeni tehlikelere karşı, mükerrer kereler yazdığımız gibi tekrarlayalım: Bir toplum sisteminde devlet düzeninin korunması en önemli görevdir. Zira devlet düzeni bozulduğunda toplum paramparça olur, ülke savunmasız kalıp işgale hazır hale gelir, fitneler toplumu birbirine düşürebilir ve iç çatışmalarla katliamların kapısı açılır.
Devlet düzeninin korunması, bir yandan halkın kurallara uymasına, diğer yandan, devlet çalışanlarının mutlaka hiyerarşik düzen içerisinde hareket etmesine bağlıdır. Bir memur bir devletin kurallarına, çalışma sistemine ya uyacak veya uymayı inancına aykırı buluyorsa, mutlaka o devletin memurluğundan kendisi çekilecektir.
Yok eğer bunu yapmaz da, gizli gündemle, Devletin tayin ettiği amirinden başka amirlerin, imamların, hocaların, şeyhlerin, mürşitlerin veya çetelerin emrini devlet işine taşırsa, o memur sadece kendi devletine ve milletine ihanet etmiş olmaz. Aynı zamanda Allah’ın haram kıldığı fitnenin de ateşleyicisi olur. Bu kural müminlerin devleti içinde yaşarken de, gayrimüslimlerin devletleri içinde yaşarken de geçerlidir. Peygamberimizin hicretini okuyoruz da, hikmetini doğru anlamıyoruz. Peygamberimiz, Mekke’yi yöneten müşriklere karşı dahi, tek bir terörist isyana, şiddet eylemine kalkışmadı.
Allah “Fitne cinayetten kötüdür.” (Bakara, 191) buyurmuştur. Müminin en büyük ahlaki cihadı kendi nefsinin kötülükleriyle mücadele etmesidir. Müminin en büyük siyasi cihadı ise iç barışa hizmet etmektir. Geri kalan her hayırlı şey bu iki temel görevden sonra gelir.
İslam geleneği içerisinde gelişen kimi tarikatların ve cemaatlerin, hocaya, imama, mürşide mutlak teslimiyet ilkesine dayanması, müminleri bu konuda korkunç bir zafiyete düşürmektedir. İmam devletin siyasetiyle barışıksa bu durum bir sorun oluşturmamaktadır. Zaten gerçek bir mümin, devlete isyan edenin cenaze namazının bile kılınmayacağını bilir. Fakat cemaatin veya tarikatın tepesinin dış siyasi sistemlerce ele geçirilmesi, imama teslim olmuş bir yığın mümini feci bir fitnenin içerisine düşme tehlikesine sürüklemektedir. Sonsuzluk Yolculuğu kitabımızda yazdığımız gibi, İslam tarihi bilhassa mehdilik inancından kaynaklanan çok sayıda kanlı isyana tanıklık etmiştir. Ümmetin oturup bu durumu derin derin düşünmesi şarttır.
Allah aklımızı ve irademizi kendisinden başka kimseye teslim etmemizi bize haram kılmaktadır.
Yüce Rabbimiz milletimizi her türlü ihanetin ve fitnenin tuzağından korusun. Dr. Muhammed Bozdağ
19 Temmuz: Darbe teşebbüsü ve Gülen fitnesi!
Fitneden Allahın yardımıyla kurtulmak isteyen millete düşen, tövbe edip ahlaka ve adalete dönmektir. Allah belaları hikmetsiz indirmez ve Allahın belasını, bağırıp çağırarak durduramazsınız.
-Bu çok önemli yazıyı okumaya lütfen beş dakikanızı feda ediniz!
-Fethullah Gülen olayı, yüz binlerce müminin canına mal olan Osmanlı’nın çöküşünden ve Kurtuluş Savaşından sonra bu milletin başına gelmiş en feci dış destekli fitnedir. Fecaati -şimdilik- can kayıplarının sayısıyla değil, toplumda bir dindar nefreti ve maneviyat öfkesi üretmesi ve tüm ümmete ulaşabilecek feci fitnelerin ateşini yakması itibariyledir. Şayet bu fitne aşılamazsa, ümmete bedeli Kurtuluş Savaşından dahi büyük olabilir. Gülen fitnesinin gücünü arttıran, toplumun dine ve dindara saygısını ve İslam geleneğinin imama teslimiyet kültürünü kullanarak kılcallara kadar sızması ve bir kısım siyasilerin türlü sebeplerle veya oyunlara gelerek bu ahtapotu büyütmesidir. İnançları uğrunda ölmekle cennete gidecekleri zannından emin kimselere karşı, Allah’tan yardım dileyenin ilk yapması gereken, hayatından her türlü haramı dışlayıp yüreğindeki Rabbinin rahmetine sığınmaktır.
-Bugünlerde aşmaya çalıştığımız süper güçler merkezli darbe kalkışmasının amacı, şimdilik basitçe iktidarı ele geçirmek değil, ülkede hem halkın orduya ve hem de ordunun kendine güvenini çökertmek, kitlesel kalkışmaların ve iç çatışmaların psikolojik zeminini hazırlamak, devletin beynini felç etmek ve gelecek yakın süreçte vatanı, Kurtuluş Savaşı öncesindeki paylaşıma benzer biçimde birkaç parçaya bölebilecek bir karmaşaya hazırlamaktır. Devlet böyle bir akıbetten ancak bu amaçları okuyabilir ve gerekenleri yapabilirse kurtulabilir.
-Yaşanan kalkışmanın görünenden daha büyük bir amacı olduğunu idrak ederek, tatilden yola çıkmaya hazırlandığım sırada öğrendiğim kalkışmaya, Cuma gecesi sosyal medyada ilk gösterdiğim tepki bu yüzden şu basiret duası olmuştur: “Rabbimiz, bizi her türlü fitneden, felaketten, iç savaştan, tuzaklardan korusun. Bizi huzur, barış, adalet ve esenlik içerisinde yaşatsın. Bizi kendisine hakiki kul eylesin. Bize yüksek basiret bağışlasın.” Bizi ancak bu duanın verdiği mesaja tutunmak kurtarabilir. Kimse Allah’ın gücünden başka bir güce güvenmesin.
-Bir Devletin Genel Kurmay yönetenlerinin ele geçirilebilmesi, en kritik noktalardaki yönetenlerin en yakınlarının dahi ihanet şebekesine bağlı bulunduğunun önceden görülüp gerekli tedbirlerin alınamamış olması, ne denli derin bir odağa karşı nasıl bir büyük zafiyet yaşandığını anlamamız gereken, korkunç bir tablodur. Bir milletin beynini yönetenler mutlak bir koruma altında değilse, dünya güçleri canları istediğinde o milleti bir günde esir edebilir.
-Asla unutulmasın ki ordumuz göz bebeğimizdir. Bir milletin gücü demek, ordusunun savaş ve savunma gücü demektir. Yeryüzünde ordunuzun gücü kadar konuşursunuz. Ordunuzu kaybettiğinizde dünyanın en büyük imparatorluğu da olsanız, halkınız çil yavruları gibi ayaklar altında ezilir, boğazlanır, yakılır, sürülür yeryüzünden. Ordumuz elimizden gittiğinde, ne dinimizi bırakırlar elimizde ve ne de kirletilmemiş tek namusumuz kalır. Ordumuzun gücüne, basiretine, hakka ve adalete hizmet etmesine her fırsatta dua etmek, üzerimize vecibedir. Fitnelere karşı her ne yapıyorsak, bu idrakten zerrece sapmadan yapmaya mecburuz!
-Toplumda yayılan ahlaksızlık ve zulümler nedeniyle vatanımızı kaybetme tehlikesine düşeceğimizi apaçık yazmış bir yazar olarak tekrarlıyorum: Allah’ın yardımı bize asla sokaklarda bağırıp çağırdığımız için değil, yalnızca Yunus aleyhisselamın halkı gibi tövbe edip ahlaka ve adalete döndüğümüz için yetişir. Benden slogan beklemeyi bıraksınlar. Ben gerçek kurtuluşun yolunu yazıyorum. İslam ümmetinin halinin Kızıldeniz ile Firavun ordusu arasında sıkışmış İsrailoğullarının haline benzediğini ve bir Musa asasının bizi kurtarması için, Rabbimize dönüp haramlardan acilen el çekmemizin şart olduğunu yıllardır yazıp tekrarladım. Bunları barış ve huzur zamanlarında yazdığım için mi beni kimse kale almadı? Eğlenceli zamanda şeytanla kırıştıran nefsin, belalı zamanda şeytanı lanetlemesinin değeri yoktur. Bu millet sadece ürktüğünde sağa sola koşmayı bırakıp, hakka, ilme, okumaya, adalete daimi dönmez ve basiret sahiplerine kulak tıkamayı sürdürürse, kimse mukadderatımızı tersine döndüremez. Bilinsin ki, Sabûr Allah belayı bekletir ama bela gelince, ah vah etmemizi dinlemez, vurup geçer.
– Allah milletleri ilim ve adaletleriyle yaşatır ve cehalet ve zulümleriyle siler yeryüzünden. Düşmanlar sabahlara kadar okuyup, çalışıp teknoloji geliştirirken, televizyonlara, oyunlara ve şehvetlere yaltaklanarak ömür tüketen milletler tepetakla olacaklardır. Bu, yaşanan terörlerin kadere bakan iç yüzüdür.
-Karışıklıkların zahir sebeplere bakan dış yüzüne gelince… Bazı Müslüman devletler kıskandıklarından ve umum Müslüman olmayan güçlü devletler de servetlerimize konmak arzusuyla bize pusu kurmuştur ve hepsi de sırtımızın yere gelmesini beklemektedir. Şu an dünyanın süper güçleri gözünde en büyük tehdit ve parçalanması ve silinmesi gereken en tehlikeli millet Türkiye halkıdır. Çünkü, tüm günahına ve ihmaline rağmen, dünya sömürü düzenine karşı mümin veya masumları çevresinde toplayabilme potansiyel cesaretine ve zekasına sahip başka bir toplum yoktur ve biz dahil bütün orta doğu, minik devletçiklere ayrıştırılmak istenmektedir. Bu yüzden bu vatanın bütün evlatlarının gücüyle birlikte kenetlenmeye muhtacız. Bunu da ancak içimizde ahlakı ve adaleti hakim kılmamız sağlayabilir. Toplumun alabildiğine değişik kesimleriyle yürek yüreğe olamazsak, kendimizi kandırmayı bırakalım artık.
-Bildiklerini siyasi amaçlara göre çalışan medyadan öğrenen halkımızın çoğunun, olayların iç yüzünden haberi olmadığı kanaatindeyim. Aklı yetersiz veya kandırılmış olan hatiplere muhatap millet, derin okumamakta, derin düşünmemekte ve ekonomik şartlara göre faydacı davranmaktadır. Dış güçlerin internet aracılığıyla tam takibi altında türlü tuzakların ortasında bulunan bu halkın kanlı fitnelerle birbirine düşürülmesinin giderek kolaylaştığı görülerek, acilen tedbir alınmalıdır. Millet de, kalabalıklar nereye sürüklenirse sürüklensin, fitne zamanlarını yöneten basiret ilkelerini asla aklından çıkarmadan hareket etmelidir.
-Türkiye acilen, tüm milleti Allah, adalet ve bayrak sevgisi etrafında birleştirip güçlü bir tek vücut haline gelme seferberliğine girişmelidir. Zira bölünme önce kitlelerin yüreklerinde başlar. Bunun için, üst kimlik, din ve mezhep temelli görüntüden sıyrılıp, ilim, akıl, ahlak ve adalet temelli bir görüntüye bürünmek zorundadır. Sosyal parçalanmışlıktan kurtulup milletçe tek yürek olmanın, mevcut şartlarda başka bir yolu olmadığını, Allah’tan dilerim ki devletimizi kaybettikten sonra görmek zorunda kalmayalım.
-Rabbimiz bizleri korusun. Bize ilim, hikmet, basiret ve adalet lütfetsin. Bizi birbirimize düşürmeye çalışanları birbirine düşürsün. Bizi kin ve öfkenin değil, ilim ve hikmetin sevkiyle yürütsün. Ordumuza kuvvet ve devletimizi yönetenlere hikmet, adalet ve basiret versin. Bu vatanı evlatlarımıza sağ salim teslim edip dünyadan imanla ve rızasına ererek göçebilmeyi bizlere nasip eylesin. Dr. Muhammed Bozdağ
http://muhammedbozdag.com/darbe-tesebbusu-ve-gulen-fitnesi/ https://www.facebook.com/drmuhammedbozdag/posts/1150350405028351
20 Temmuz: (Hakkımdaki büyük iftira günü): Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’a ve değerli takipçi kardeşlerime!
-Medya’da yer aldığı üzere, TBMM Genel Sekreter yardımcılığı görevinden alınarak, TBMM Başkan Müşavirliği görevine atandığım bana söylendi. Hakkımda resmi bir suçlama yok ve hamd olsun asla da olamaz. Ne yazık ki alınmamızın yanlış zamanlamasını bilhassa medya iftira haberleri eşliğinde kullanmaktadır ve bu olay, nice masum insanların bulanık suda balık avlamak isteyenlerin iftiralarına kurban gittiğini ve gideceğini göstermektedir.
-Bütün kardeşlerim bilir ve bilsin ki, ben bu ümmetin, bu vatanın ve bu milletin sadık bir ferdiyim ve Rabbim de buradan ayırmasın. Bugüne kadar hakkın yanında olmak için Rabbime çok yalvardım. Dinimize artık hizmet edemeyeceğim gün geldiğinde dünyadan ayrılmayı Rabbimden diledim.
-Hakkımda, medyadaki çirkin haber dışında, bir gerçek suçlama yoktur. Görev değişikliği ile başka bir göreve atandım.
olmamıştır. Davasını, iki üç kardeşinin desteğiyle yapayalnız anlatan bir yazarım. Bugün görüyorum ki her türlü desteğimi Allah için zannıyla sunduğum siyaset büyükleri tarafından, yazarlık itibarım düşünülmeden, tamamen haksız yere, bana bir şey sorulmadan ve söylenmeden yanlış bir zamanlama ile adım bir iftiraya müsait hale getirilerek kurban ediliyorum. Bu durumun sebebini, bilmiyorum. Eğer ben birine iftira ettiğimden kaderin Sahibi hakkımda böyle diledi ise, Rahmetinden sabır ve af dilerim.
-Rabbim, samimiyetle davasına hizmet eden bir kulunu kurban ettirir mi? Asla! Başımıza ne gelirse, Rabbimiz yazdığı için gelir. Rabbimiz ne dilerse hayrımız için diler. Makamın benim için hiç kıymeti olmaması için hep dua ettim. Peygamberimiz gibi diyorum ki, “Rabbim, zulmetmekten ve zulme uğramaktan sana sığınıyorum.”
-Ben gaibi bilmiyorum. Fakat şahsıma reva görülene bakınca… Cumhurbaşkanının mücadelenin son evresinde hile ile yenileceğini bildiren, bir takipçimizin iki yıl önceki bir rüyasının gerçekleşebileceğini hissediyorum.
-Sonuç itibariyle… Biz Rabbimize kuluz. Bizi başka kimseye kul kılmasın. Tek tek hepimizi kıyamet günü karşısına alacak. Yüce huzurunda izah edemeyeceğimiz bir kötülüğü yapmamıza izin vermesin. Cehaletle yaptıklarımız nedeniyle hatamızı düzelttirsin ve bize kahrettirmesin. Bizi fitnelere düşürmesin. Allah nefes verdikçe burada hakka hizmet etmeye devam edeceğim. Milletimiz ve
birbirimiz için samimiyetle dua edelim…
-Son olarak, yıllardır beni yayınlarımdan tanıyan değerli kardeşler… Bu sesime elinizle ve kalbinizle dokunursanız, bu sesin ulaşmasına destek olursunuz. Dokunmazsanız da, ben mazlum edebiyatı yapmayacağım. Mesele benim şahsım değil, temsil ettiğim çok büyük davaya vurulan darbe olduğu için gerçeklerin bilinmesini istedim. Allah’a emanet olunuz. Dr. Muhammed Bozdağ
20 Temmuz: Bir milleti felakete ancak parçalanmışlık ve ahlaksızlık yüzünden Allah düşürür. Başka kimse değil. Allah düşürürse de başka kimse kurtaramaz.
Dr. Muhammed Bozdağ
20 Temmuz: (Meclis Başkanının şahsıma yazısı…
21 Temmuz: Rabbim bizleri korusun. Bize ilim, hikmet, basiret ve adalet lütfetsin. Bizi birbirimize düşürmeye çalışanları birbirine düşürsün. Bizi kin ve öfkenin değil, ilim ve hikmetin şevkiyle yürütsün. Ordumuza kuvvet ve devletimizi yönetenlere hikmet, basiret ve adalet versin. Bu vatanı evlatlarımıza sağ salim teslim edebilmeyi bizlere nasip eylesin.
21 Temmuz: İbrahim aleyhisselamı ateşe fırlatıp yakmak üzereydiler.
“Ben masumum” diyemedi ve demedi kimseye… Zaten diyecek olsa, Firavunun ateşinin korkusundan yürekleri titreyenler, mazlumiyetini savunmak amacıyla fısıltı bile çıkaramazlardı. O mübarek Peygamber, muhteşem imanıyla Rabbine sığındı: “Rabbim bana yeter! O ne güzel vekildir.” Dedi ve Rabbimiz imdadını arşı aladan ateşe yetiştirdi “Ey ateş, İbrahim için serin ve selametli ol.” Diyerek.
Şimdi bakıyorum, Anadolu Ajansı yönetiminde davranan Türk medyası ağız birliği etmişçesine beni bütün millete terör örgütü üyesi iftirasıyla yaftalarken, ben o kadar susamadım. Yapayalnızlığımı gördüm ve ama tevekkül edemeyip karşımda duvar olan müfteri medyaya sesimi duyurabilmek için çırpındım. Sesim üzüntüden fısıltıya kadar kısıldı. Ne mübarek Peygamberdi İbrahim aleyhisselam… Rabbimizin sonsuz sevgileri ve selamları o mübarek elçiyle olsun. Rabbim zulümleri mazlumların günahlarına kefaret kılsın. Dr. Muhammed Bozdağ
22 Temmuz: Şu an dünyanın süper güçleri gözünde en büyük tehdit ve acilen parçalanması ve silinmesi gereken en tehlikeli millet Türkiye halkıdır. Çünkü, tüm günahına ve ihmaline rağmen, dünya sömürü düzenine karşı koyabilme ve mümin masumları çevresinde toplayabilme potansiyel cesaretine ve zekasına sahip başka bir toplum yoktur. BU YÜZDEN BU VATANIN BÜTÜN EVLATLARININ GÜCÜNE, BİRLİKTE MUHTACIZ.
23 Temmuz: Türkiye acilen, tüm milleti Allah, adalet ve bayrak sevgisi etrafında birleştirip güçlü bir tek vücut haline gelme seferberliğine girişmelidir. Zira bölünme önce kitlelerin yüreklerinde başlar. Bunun için, din ve mezhep temelli görüntüden sıyrılıp, ilim, akıl, ahlak ve adalet temelli bir görüntüye bürünmek zorundadır. Sosyal parçalanmışlıktan kurtulup milletçe tek yürek olmanın, mevcut şartlarda başka bir yolu olmadığını düşünüyorum.
24 Temmuz: Bu millet ürkünce sağa sola koşmayı bırakıp, hakka, ilme, okumaya, adalete dönmez ve basiret sahiplerine kulak tıkamayı sürdürürse, kimse mukadderatımızı tersine döndüremez. Bilinsin ki, Sabûr Allah belayı bekletir ama bela gelince, ah vah etmemizi dinlemez, vurup geçer.
24 Temmuz: Yaşadığımız darbe teşebbüsü, tıpkı yıllardır binlerce şehidimizin canına mal olan silahlı terör gibi kaderden başımıza gelen bir beladır. Zahiren filan sözde dost devletler, işi darbeci örgütün taşeronluğuyla yaptı gibisinden gerçekleri açığa çıkarır ve ona göre mücadele edersiniz. Fakat kimse Allah’ın kaderine hâkimiyetini unutmasın. Allah izin vermezse kimse kimsenin burnunu kanatamaz. Milletlerin başına bela ve ihanet gelmesi de Allah’ın izin vermesiyledir ve Allah bu hallerin sebeplerini yüce Kitabımızda bildirmiştir.
-Başa gelen en büyük bela manevi beladır. İnsanların şirkte, günahlarda boğulmasıdır.
-Allah bazen küçük maddi belalar göndererek, bizi dünyevi günahlardan uzaklaştırır.
-Fakat biz hem de büyük haramlara dalmakta ısrar edersek, o zaman sıra cezalandırıcı büyük maddi musibetlere gelir.
-Ben sayfaya yıllardır, kumarın, fuhşun, dolandırıcılığın ve her türlü ahlaksızlığın memlekette mantar gibi patladığını ve bu yüzden, eğer yüce Kitabımıza inanıyorsak, büyük musibetlerin yaklaştığını yazmakla yoruldum. Pek kimse oralı değil. Hala değil! Öyle bir hale geldik ki milleti irşat etmek, millete doğruyu anlatmak yolunu da Allah giderek kapatıyor. İnsanlar ne okuyor, ne dinliyor, ne de okuyup dinlediğini anlıyor. İşte felaketin derinliğini gösteren budur.
Eğer Allah’a inanan kullar isek şu an aciliyetle yapılması gereken, büyük kitlesel günahların yollarının hızla kapatılmasıdır. Mesela devlet ilk iş olarak ülkede her türlü kumarı, şans oyununu yasaklayabilir. Fuhuş reklamı yapan kanalları durdurabilir. Sosyal zulümlerin yaptırımlarını caydırıcı hale getirip adaleti hızlandırabilir. Bir devlet ancak ahlakla ve adaletle ayakta durabilir. Bu ikisi çökerse Rabbimiz neden başımıza bela üzerine bela indiriyor diye sormasın kimse. Cevabı bellidir çünkü.
Dr. Muhammed Bozdağ
25 Temmuz: Rabbim müminlere ihanet etmekten ve ihanet edenlerle birlikte olmaktan bizi koru.
Dr. Muhammed Bozdağ
25 Temmuz: Sevgi Zekası kitabımda işlediğim bir konunun içeriğini özetleyerek paylaşmak istiyorum: Doğduğu Polonya topraklarını vatan edinmiş bir piyanistin hikâyesini izledim. Hitler’in pençesindeki Almanlar yaşadığı şehri ele geçirdiler; tanklar binaları parçaladı, buldozerler devirdi, alev topları geriye kalanları yakıp yok etti. İnsanlar görüldükleri yerde kurşuna dizildi, saklanabilenler yıkıntıların altında ezildi.
Piyanist, bir bina yıkılırken ötekine kaçtı, bazen çatılarda, bazen bodrumlarda gizlendi. Almanlar şehri terk ettiğinde, geride cesetler arasında yalnız yaşadığına pişman, yiyecek ekmeği, sığınacak kimsesi olmayan bir insan kalmıştı.
Bir millet vatanının, huzurunun, barışının, esenliğinin, özgürlüğünün değerini bilmez de, küçük sorunları bahane ederek iç çatışma yolları ararsa, kaynaşmayı, dayanışmayı terk ederse, kader o milleti böyle bir ezikliğe savurur.
Biz Anadolu halkı, Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle ve tüm unsurlarıyla tek millet olmuşuz; bu topraklarda bin yıldır kader birliği etmişiz. Dev bir aile olmuşuz ve birleşen gücümüz zaman zaman dünyaya meydan okumuş. Nice fakirlikler, yokluklar, zulümler çağında birbiriyle dayanışmasını bilen bu millet, şimdi zenginleşirken, özgürlüğün tadını hissetmeye başlamışken tarihsel dayanışmasını terk edebilir mi?
1995 yılının kış mevsiminde Bosna Hersek’e gittik. Başkentte kurşunlar uçuşuyordu. Ağaçlar kesilip yakılmış; otobüsler devrilip siper yapılmıştı. Binalar delik deşik olmuş veya yangınlarda kararmıştı. Yiyecek ekmeği kalmayan insanlar bir deri bir kemik görüntüsündeydi. Kalacağımız bir cephesi delik deşik olan otelin önünde, ayakları çıplak, soğuktan kıpkırmızı kesilmiş bir çocuk gördük. Dediler ki “Çocuğun anne babası şehit oldu, kimsesi yok, sokakta dolaşıyor.” İki gün sonra keskin nişancılar onu da şehit ettiler. O sokaklarda bu küçük şehit gibi, yaşananlara anlam veremeyen nice çocuklar gördüm.
Şehrinize gökten bombalar düştüğüne, sevdiklerinizin süngülenip kurşunlandığına tanıklık ettiniz mi?
Yakın bir geçmişte, Anadolu halkı Çanakkale’ye akın etmişti. Yüz binlerce genç, gövdelerinde gömlek, ayaklarında çarıkla yollara birlikte koyuldular. Kürt de, Laz da, diğerleri de orada Türklerin yönetiminde buluşmuştu. Kardeştiler, birbirlerine kibirlenmiyorlardı. Şehadet şerbetini birlikte içeceklerdi. Canları birbirlerine emanetti.
Bizi yüzyıllarca bu coğrafyada özgür yaşatan, birbirimizin hakkına gösterdiğimiz saygıydı. Birbirimizin canı, namusu, malı, dini kutsaldı.
Savaş şartlarında bile atalarımız dürüstlüğü yaşattılar: Çanakkale’nin Kocadere köyünde büyük bir yaralı tedavi noktası kuruluyor. Yaralılar sedyelerle beşer onar köye taşınıyor.
Erlerden birisi nefes nefese. Ağır yaralı ve şehit olmak üzere. Komutanına sesleniyor: “Ben Lâpseki’nin Beybaş köyünden Halil. Bir pusula yazdım. Lâpsekili İbrahim’den bir mecit borç almıştım. Kendisini göremedim ve ölüyorum. Bulursanız bu pusulayı ona verin, hakkını helal etsin.”
Birkaç gün sonra, yeni gelen şehitlerin eşyaları arasındaki pusulalardan biri aynı komutanın dikkatini çekiyor: “Ben Beybaş köyünden arkadaşım Halil’e bir mecit borç vermiştim. Birazdan taarruza kalkacağız. Belki dönemeyeceğim ve görüşemeyeceğiz. Arkadaşıma söyleyin, ben hakkımı helal ettim.” Biz ahıret için yaşayan böyle ataların çocuklarıyız.
Bu vatan Malazgirt’in, İstanbul’un, Çanakkale’nin hatırasıdır. Avuçladığınız her toprakta şehitlerinizin gözyaşını ve çocuklarına dualarını okursunuz. Bu yurdun en büyük değeri, bizi sonsuzluk yurduna hazırlamasından kaynaklanır. İçinde sevgi yeşeren toprağa vatan derler. Bir millet öz sevgisini yitirirse, öz vatanında bile gurbette sayılır.
25 Temmuz: Ey müminler,
Darbe kalkışmasının bir büyük ihanet olduğundan kimse şüphe etmesin. Fakat bu basit ve arkası gelmeyecek bir kalkışma değildir. Çünkü bu, küresel güçlerin yurdumuzu Suriye’ye çevirip milletimizi birbirine düşürme ve devletimizi bitirme operasyonudur. Ben bir ömür fitnelere karşı mücadele ettim; buna rağmen bu fitnede bir yalan haber yayarak hak yolu seslendiren sesimi kıstılar. Kaderin Sahibi olan Rabbime sığındım. Velim, Koruyucum, Sahibim, her şeyim olan yüce Rabbim bana ne dilerse, başıma o gelir.
Fitne zamanlarında hilekârlar dürüstlere, zalimler mazlumlara karışıyor. Fırsatçılar Allah’ın her şeyi yazdığını ve kaderine hükmettiğini unutmasın. Çok büyük imtihanların, çok feci fitnelerin içerisinden geçiyoruz. Bu süreçte nicelerinin dünya hayatı ateşe düşecek; nicelerinin ahiretleri yanacak. Gülen’in o malum bedduasına âmin diyen herkes, tekrarlıyorum, kendi ocağını ateşe attığını artık anlasın, yana yakıla tövbe etsin. Gülen terör örgütünü paravan ederek milletimizi bitirmeyi planlayanları Allah başarısız kılsın. Herkes Allah’a sığınsın, sürekli zikir ve tövbe halinde olsun. Herkes acilen günahlardan el etek çeksin. Dr. Muhammed Bozdağ
26 Temmuz: Yüce Rabbim,
Fitnelere karşı elimizden bir şeylerin gelemediği bir zor zamanda çırpınıyoruz. Bizleri fitnecilerin tuzaklarına düşürüp birbirimizle boğuşturma. Bizlere iman basireti ver. Ülkemizi ve ümmeti, ahlak, adalet, huzur ve esenlik içinde bulundur. Rahmetine sığındık yüce Rabbim! Dr. Muhammed Bozdağ
27 Temmuz: Lazıyla, Çerkeziyle ve tüm unsurlarıyla tek millet olmuşuz; bu topraklarda bin yıldır kader birliği etmişiz. Dev bir aile olmuşuz ve birleşen gücümüz zaman zaman dünyaya meydan okumuş. Nice fakirlikler, yokluklar, zulümler çağında birbiriyle dayanışmasını bilen bu millet, şimdi zenginleşirken, özgürlüğün tadını hissetmeye başlamışken tarihsel dayanışmasını terk edebilir mi?
29 Temmuz: Rabbimiz, bizi her türlü fitneden, felaketten, iç savaştan, tuzaklardan korusun. Bizi huzur, barış, adalet ve esenlik içerisinde yaşatsın. Bizi kendisine hakiki kul eylesin. Bize yüksek basiret bağışlasın.
Değerli kardeşlerim. Ben aşağıdaki duayı 17-25 aralık fitnesine karşı
22 Aralık 2013 tarihinde yayınlamıştım. Bu, benim bütün bu tür fitnelere bakışımı ifade ediyor ve size bu duaya amin demeye çağırıyorum:
—————————————————————————-
Allah’ım milletimize sırt çevirmekten ve pusu kurup el ovuşturan düşmanlarımızı sevindirmekten sana sığınırım. Devletimizi tehlikeye düşürmekten sana sığınırım. Parça parça olup birbirimize düşerek çoluk çocuğumuzu düşmanlarımıza yem etmekten sana sığınırım.
Haktan giderek batıla hizmet etmekten, millete iyilik zannıyla milleti batırmaktan sana sığınırım. Allah’ım kandırılmaktan ve tuzağa düşürülmekten, bir fitnenin kaynağı veya besleyicisi olmaktan sana sığınırım. Allah’ım vicdanımdan başkası adına söz söylemekten, Senden başkasından korkmaktan ve Senin emirlerini çiğnemekten sana sığınırım.
Bu ümmete acı, biz bilgisiziz, zeki düşmanlarımızın kurduğu tuzaklara kolayca düşüyoruz. Nice kullarını kurtardığın gibi bize acı. Bizi tekrar düşmanlarımızın esaretine düşürme. Bu milleti bir daha birbirine düşürme. Bilerek veya bilmeyerek bu milleti tehlikeye düşürenlere ihlas ve basiret bağışla. Sana şükürler olsun yüce Rabbimiz. Dr. Muhammed Bozdağ
https://www.facebook.com/drmuhammedbozdag/photos/a.436728043057261.104639.163202220409846/625611550835575/?type=1&theater
29 Temmuz: Yüce Rabbim,
Başka gidecek yerimiz yok. Bizi bu vatanımızdan mahrum edip, Sana asilik eden milletlere diz çöktürme. Bizi fitnelere bulaşanlardan eyleme. Bizi günahlarımızdan tövbekar kıl. Bizi emrettiğin güzel ahlaka tutundur. Muhammed Bozdağ
Yüce Rabbim,Başka gidecek yerimiz yok. Bizi bu vatanımızdan mahrum edip, Sana asilik eden milletlere diz çöktürme. Bizi…
Posted by Dr. Muhammed Bozdağ on Friday, July 29, 2016