-Bu çok önemli yazıyı okumaya lütfen beş dakikanızı feda ediniz!
-Fethullah Gülen olayı, yüz binlerce müminin canına mal olan Osmanlı’nın çöküşünden ve Kurtuluş Savaşından sonra bu milletin başına gelmiş en feci dış destekli fitnedir. Fecaati -şimdilik- can kayıplarının sayısıyla değil, toplumda bir dindar nefreti ve maneviyat öfkesi üretmesi ve tüm ümmete ulaşabilecek feci fitnelerin ateşini yakması itibariyledir. Şayet bu fitne aşılamazsa, ümmete bedeli Kurtuluş Savaşından dahi büyük olabilir. Gülen fitnesinin gücünü arttıran, toplumun dine ve dindara saygısını ve İslam geleneğinin imama teslimiyet kültürünü kullanarak kılcallara kadar sızması ve bir kısım siyasilerin türlü sebeplerle veya oyunlara gelerek bu ahtapotu büyütmesidir. İnançları uğrunda ölmekle cennete gidecekleri zannından emin kimselere karşı, Allah’tan yardım dileyenin ilk yapması gereken, hayatından her türlü haramı dışlayıp yüreğindeki Rabbinin rahmetine sığınmaktır.
-Bugünlerde aşmaya çalıştığımız süper güçler merkezli darbe kalkışmasının amacı, şimdilik basitçe iktidarı ele geçirmek değil, ülkede hem halkın orduya ve hem de ordunun kendine güvenini çökertmek, kitlesel kalkışmaların ve iç çatışmaların psikolojik zeminini hazırlamak, devletin beynini felç etmek ve gelecek yakın süreçte vatanı, Kurtuluş Savaşı öncesindeki paylaşıma benzer biçimde birkaç parçaya bölebilecek bir karmaşaya hazırlamaktır. Devlet böyle bir akıbetten ancak bu amaçları okuyabilir ve gerekenleri yapabilirse kurtulabilir.
-Yaşanan kalkışmanın görünenden daha büyük bir amacı olduğunu idrak ederek, tatilden yola çıkmaya hazırlandığım sırada öğrendiğim kalkışmaya, Cuma gecesi sosyal medyada ilk gösterdiğim tepki bu yüzden şu basiret duası olmuştur: “Rabbimiz, bizi her türlü fitneden, felaketten, iç savaştan, tuzaklardan korusun. Bizi huzur, barış, adalet ve esenlik içerisinde yaşatsın. Bizi kendisine hakiki kul eylesin. Bize yüksek basiret bağışlasın.” Bizi ancak bu duanın verdiği mesaja tutunmak kurtarabilir. Kimse Allah’ın gücünden başka bir güce güvenmesin.
-Bir Devletin Genel Kurmay yönetenlerinin ele geçirilebilmesi, en kritik noktalardaki yönetenlerin en yakınlarının dahi ihanet şebekesine bağlı bulunduğunun önceden görülüp gerekli tedbirlerin alınamamış olması, ne denli derin bir odağa karşı nasıl bir büyük zafiyet yaşandığını anlamamız gereken, korkunç bir tablodur. Bir milletin beynini yönetenler mutlak bir koruma altında değilse, dünya güçleri canları istediğinde o milleti bir günde esir edebilir.
-Asla unutulmasın ki ordumuz göz bebeğimizdir. Bir milletin gücü demek, ordusunun savaş ve savunma gücü demektir. Yeryüzünde ordunuzun gücü kadar konuşursunuz. Ordunuzu kaybettiğinizde dünyanın en büyük imparatorluğu da olsanız, halkınız çil yavruları gibi ayaklar altında ezilir, boğazlanır, yakılır, sürülür yeryüzünden. Ordumuz elimizden gittiğinde, ne dinimizi bırakırlar elimizde ve ne de kirletilmemiş tek namusumuz kalır. Ordumuzun gücüne, basiretine, hakka ve adalete hizmet etmesine her fırsatta dua etmek, üzerimize vecibedir. Fitnelere karşı her ne yapıyorsak, bu idrakten zerrece sapmadan yapmaya mecburuz!
-Toplumda yayılan ahlaksızlık ve zulümler nedeniyle vatanımızı kaybetme tehlikesine düşeceğimizi apaçık yazmış bir yazar olarak tekrarlıyorum: Allah’ın yardımı bize asla sokaklarda bağırıp çağırdığımız için değil, yalnızca Yunus aleyhisselamın halkı gibi tövbe edip ahlaka ve adalete döndüğümüz için yetişir. Benden slogan beklemeyi bıraksınlar. Ben gerçek kurtuluşun yolunu yazıyorum. İslam ümmetinin halinin Kızıldeniz ile Firavun ordusu arasında sıkışmış İsrailoğullarının haline benzediğini ve bir Musa asasının bizi kurtarması için, Rabbimize dönüp haramlardan acilen el çekmemizin şart olduğunu yıllardır yazıp tekrarladım. Bunları barış ve huzur zamanlarında yazdığım için mi beni kimse kale almadı? Eğlenceli zamanda şeytanla kırıştıran nefsin, belalı zamanda şeytanı lanetlemesinin değeri yoktur. Bu millet sadece ürktüğünde sağa sola koşmayı bırakıp, hakka, ilme, okumaya, adalete daimi dönmez ve basiret sahiplerine kulak tıkamayı sürdürürse, kimse mukadderatımızı tersine döndüremez. Bilinsin ki, Sabûr Allah belayı bekletir ama bela gelince, ah vah etmemizi dinlemez, vurup geçer.
- Allah milletleri ilim ve adaletleriyle yaşatır ve cehalet ve zulümleriyle siler yeryüzünden. Düşmanlar sabahlara kadar okuyup, çalışıp teknoloji geliştirirken, televizyonlara, oyunlara ve şehvetlere yaltaklanarak ömür tüketen milletler tepetakla olacaklardır. Bu, yaşanan terörlerin kadere bakan iç yüzüdür.
-Karışıklıkların zahir sebeplere bakan dış yüzüne gelince… Bazı Müslüman devletler kıskandıklarından ve umum Müslüman olmayan güçlü devletler de servetlerimize konmak arzusuyla bize pusu kurmuştur ve hepsi de sırtımızın yere gelmesini beklemektedir. Şu an dünyanın süper güçleri gözünde en büyük tehdit ve parçalanması ve silinmesi gereken en tehlikeli millet Türkiye halkıdır. Çünkü, tüm günahına ve ihmaline rağmen, dünya sömürü düzenine karşı mümin veya masumları çevresinde toplayabilme potansiyel cesaretine ve zekasına sahip başka bir toplum yoktur ve biz dahil bütün orta doğu, minik devletçiklere ayrıştırılmak istenmektedir. Bu yüzden bu vatanın bütün evlatlarının gücüyle birlikte kenetlenmeye muhtacız. Bunu da ancak içimizde ahlakı ve adaleti hakim kılmamız sağlayabilir. Toplumun alabildiğine değişik kesimleriyle yürek yüreğe olamazsak, kendimizi kandırmayı bırakalım artık.
-Bildiklerini siyasi amaçlara göre çalışan medyadan öğrenen halkımızın çoğunun, olayların iç yüzünden haberi olmadığı kanaatindeyim. Aklı yetersiz veya kandırılmış olan hatiplere muhatap millet, derin okumamakta, derin düşünmemekte ve ekonomik şartlara göre faydacı davranmaktadır. Dış güçlerin internet aracılığıyla tam takibi altında türlü tuzakların ortasında bulunan bu halkın kanlı fitnelerle birbirine düşürülmesinin giderek kolaylaştığı görülerek, acilen tedbir alınmalıdır. Millet de, kalabalıklar nereye sürüklenirse sürüklensin, fitne zamanlarını yöneten basiret ilkelerini asla aklından çıkarmadan hareket etmelidir.
-Türkiye acilen, tüm milleti Allah, adalet ve bayrak sevgisi etrafında birleştirip güçlü bir tek vücut haline gelme seferberliğine girişmelidir. Zira bölünme önce kitlelerin yüreklerinde başlar. Bunun için, üst kimlik, din ve mezhep temelli görüntüden sıyrılıp, ilim, akıl, ahlak ve adalet temelli bir görüntüye bürünmek zorundadır. Sosyal parçalanmışlıktan kurtulup milletçe tek yürek olmanın, mevcut şartlarda başka bir yolu olmadığını, Allah’tan dilerim ki devletimizi kaybettikten sonra görmek zorunda kalmayalım.
-Rabbimiz bizleri korusun. Bize ilim, hikmet, basiret ve adalet lütfetsin. Bizi birbirimize düşürmeye çalışanları birbirine düşürsün. Bizi kin ve öfkenin değil, ilim ve hikmetin sevkiyle yürütsün. Ordumuza kuvvet ve devletimizi yönetenlere hikmet, adalet ve basiret versin. Bu vatanı evlatlarımıza sağ salim teslim edip dünyadan imanla ve rızasına ererek göçebilmeyi bizlere nasip eylesin. Dr. Muhammed Bozdağ