Meryem Annemizin yaşadığı Mucize ve İsa (as)
Hz. Meryem’in İsa as’a hamile kalması hususunda bazı ilahiyatçılar tuhaf konuşuyorlar. Bu konuyu bir mucize olarak değil de, doğal sebeplerle izah etmek istiyorlar. Arapçadaki bazı anlam farklılıklarını göz önüne alıp, rahimde dişilik ve erkeklik olduğunu ve bunların döllenmesi sonucu hamile kaldığını söyleyebiliyorlar. Hz. Meryem gerçeği nedir? Kuran yanlış mı anlaşılıyor?
Öncelikle, Kuranı doğru anlamak için neler yapmamız gerektiğini farklı bir yazıya havale ederek cevap verelim.
Mehmet Okuyan ne demiş?
Araştırınca bana gelen bu sorunun sebebinin bir ilahiyatçı olduğunu fark ettim. Kurana bağlılığını önceleri takdir ettiğim fakat sonraları bu modernizm felaketinde sürüklenenlerden oluşuna üzüldüğüm ilahiyatçı meğer kendince sıradışı bir izahat geliştirmiş. Söyledikleri kendi zannı olduğu halde Kurani bir gerçekmiş gibi savunmuş.
Şöyle söylüyor videoda: “(Tahtada sunduğu ayet) Hz. Meryemin genital organlarında, üreme sisteminde, erkek ve dişi hücrenin bulunduğunun işareti olduğunu söylüyor. Hz. Meryemde hem erkek hücresi üreten sistem var, hem kadın yumurtası üreten sistem var. Biri erkekleri nitelendiren zamirdir, diğeri kadınları nitelendiren zamirdir ama her ikisi de Hz. Meryem için kullanılıyor. … O zaman bu mucizenin karşılığı, onda hem erkek ve hem de kadın hücresi üreten sistemin beraber bulunmasıdır diyoruz.”
Bu sözlerin çift cinsiyetlilik ithamı anlamına geldiğini ise başka bir konuşmasında reddetti. Bir ilahiyatçının Meryem anne hakkında kullandığı bu üsluptan hicap duydum, çok üzüldüm. Bilimsel mantıkla eğitilen bir ilahiyatçı bilimselliğe bile sığmayan bu denli afaki zanlarını ne cesaretle umuma anlatabiliyor? Peki bu meselenin doğrusu nedir? Kuran bu şekilde bir zanna alet edilebilir mi? İzahından önce çok önemli bir tespit yapalım:
Modernizm saplantılı yorumculuk!
Modernizm, maddecilik, sebepcilik, pozitivizm adlı bir akım, doğduğu Batı medeniyetine binerek tüm dünyayı ele geçirdi.Beyinleri bu akımla biçimlenen bazı ilahiyatçılar da maalesef Kuranın anlamını bu akımın ilkelerine uyarlamaya çalıştılar.
Bilimin aklı mucizeyi inkar ettiği, doğa yasalarına aykırı, doğaüstü bir şeyin olamayacağını savunduğu için, Kuranı bu zanla uyumlu yorumladılar. Bir yandan Kur’anın, melek, cin, mucize gibi, modern felsefeyle bağdaşmayan kavramlarını nedenselleştirdiler, doğa yasalarıyla izahlaştırıp demistifiye ettiler, yani maddileştirdiler. Diğer yandan da, Kuran filan bilimsel tespiti teyit ediyor tarzı yaklaşımlarla güya Kuranın gerçekliğini ispatladılar. Oysa her iki modernist çabanın da imana karşı felaket getireceğini göremediler.
İnsan hakikate iki temel rehberle ilerler: Biri fizik ötesine ışık tutan akıl ve vahiy, diğeri de fiziğe ışık tutan akıl ve bilim. Akıl vahyi de, realiteyi de anlamak için kullanabileceğimiz yegane aracımızdır.
Ne var ki, son çağda akılsız ve müşrik hristiyanlık engizisyonuyla mücadele eden aydınlanmacı kimi batılı öncüler, dinin yerine tüm gerçeği pozitif maddi şeylerle sınırlanmış bir bilimle anlamayı varsaydılar. Gördüklerine, maddeyle ölçüp biçtiklerine inanmayı, Allah dahil gerisini inkar etmeyi tercih ettiler. Vahyin engin aklını reddedip, maddenin daracık aklına hapsoldular. Bu yolun sonu kaçınılmaz olarak ateism ve Allah’ı inkar olduğu Batıda malumdur.
Bizim modernist ilahiyatçılar da bu akıma kapılarak büyük bir tehlikeye kapı açıyorlar. Zira bilimin sağlam bir temeli yoktur. Her yeni yıl önceki yılların bir sürü bilimsel gerçeklerini çürütüyor, yalanlıyor. Bilim tarihi kendi geçmişini yalanlama tarihidir. Bugünkü kuantum düzeyli bilim ise büsbütün maddeciliğin kalıplarını da parçalıyor. Böyle iken Kurana, ileride yalanlanacak bilimsel, yani nedensel bir teoriyle (?) izah getirmek Kuranı yalanlanabilir hale getirir cahil zihinlerde.
Malum ilahiyatçı bu teorisiyle, Hz. Merhem annenin yaşadığı mucizeyi demistifiye etmiş, sıradanlaştırmıştır ve bu yolla zannının aksine, Allah’ın kitabının gönüllerdeki kudsiyetine zarar vermiştir. Tıpkı Musa as’ın yaşadığı, Kızıldenizin ortadan yarılması mucizesini, o ana denk gelen şiddetli bir fırtına ile izah etmeleri gibi…
Mehmet Okuyanın iddiaları neden zandır?
1- Arapçada kelimeler, Türkçenin aksine eril veya dişildir. Ayette Meryem anne hem eril ve hem de dişil vasıflandırıldığını söylüyor. Bu iddiasını ilgili ayetten teyit etmedim. Ama şayet böyle ise Okuyan, sadece bu kadarını söyleyebilir. Filan ayette eril ve filan ayette dişil vasıflandırıldığını söylemekle yetinebilir.
2-Buradan yola çıkarak genital organ ibaresini kullanamaz. Merhem annede eril veya dişil herhangi birisi veya ikisi birden üreme sistemi bulunduğunu iddia edemez. Zira, öncelikle tefsir açısından, hem eril ve hem de dişil vasıflandırılmaktan böyle bir anlam çıkarılamaz.
3-Diğer yandan ilahiyatçının bu iddiası bilimsel de değildir. Bilimsel iddia gözleme, ölçüme, somut tespite dayanmak ve doğrulanabilir olmak zorundadır. Bu iddia bilimsel açıdan doğrulanamaz. Hz. Meryemden incelenebilecek bir genetik kalıntı Mevcut olmadığı gibi, insanlık tarihinde bu olayın bir benzeri, yani kendi kendini dölleme olayı yaşanmamıştır.
4- Aşağıda detaylandıracağım üzere Merhem annede erkek ve kadın hücrelerinin bulunduğu iddiası Kuran’a apaçık aykırıdır da… “Allah, namusunu korumuş olan İmran kızı Meryem’i de örnek verir.” (Tahrim, 12) ayetine göre Meryem anne, eksiksiz, katıksız, tam ve tertemiz bir kız evladıdır.
5-Ben size başka bir şey söyleyeyim: Sonsuzluk Yolculuğu kitabımı yazarken, ilk bölümde Adem babamızın yaradılışını tahkik ediyordum. Hepimizin ilk insan olan Adem’den yaratıldığını, ama hepimizin yaratıldığı Adem as’a tekabül eden ilk nefsin ayette dişil vasıflandırıldığını (Bkz.) fark ettim.
Allah açıkça, önce tek nefsi yarattığını, ondan eşini yarattığını ve ikisinden bizi kadınlar ve erkekler olarak türettiğini söylediğine göre, ilahiyatçının mantığına göre bu ne anlama geliyor? O ilahiyatçının aklına göre Adem hem erkek ve hem de dişi üreme organına sahip idi öyle mi? Dolasıyla Havvayı doğurdu ve sonra da onu karısı mı yaptı? Böyle saçma, böyle felaket bir mantık olabilir mi? Ne sanıyorsunuz? Allah yaratmak için yumurtaya ve sperme muhtaç mı? Allah böyle bir yaratma şekline mahkum mu?
Hz. Meryem’in hamile kalması mucizedir!
Meryem anne, maddi sebeplerle izah edilebilecek bir hikaye değil, kalıp sebeplerle mümkün olamayacak bir mucize yaşadı. Mucize nedir? Maalesef ulema bu kavramı yanlış yapılandırmıştır. Mucize peygamberlere değil, Allah’a aittir. Allah doğal sebeplerle imkansız olacak vakaları yaratarak, gönderdiği kimsenin elçisi olduğuna insan aklına ispat eder. Meryem annenin yaşadığı olayın doğaüstülüğü de olayda Allah’ın ayrı ve özel bir müdahalesi bulunduğunu ispatlamaya yöneliktir. Bu mucizeyi ve ardından bunu tesdetkeyen bebek İsa as’ın halka konuşması mucizesini nedenselleştirmek hakkı çarpıtmaktır.
Mucize gerçeği inkar edilemez!
Mucizeleri nedenselleştirmek, doğa olaylarıyla izah etmeye çalışmak son derece çarpık, yıkıcı bir din anlayışı getirir. Dinin ve imanın yüreklerde yaşaması kutsallığın, metafiziğin, madde üstülüğün idrak edilmesiyle mümkündür. İşin aslı, her zerre şey birer mucizedir. Allahın yoktan kainatı yaratması, dünyanın enerji dalgaları olduğu geçmişi, sonra ateş topu, sonra toprak ve sonra üzerinde yürüyen canlılar olması… tüm canlıların aslının ateş, ateşin aslının enerji dalgaları olması… Hatta gördüğümüz bu maddenin dahi temelinin enerji dalgaları olması… Her varlığa ayrı bir şekil, boyut verilmesi, besin zinciri, ilişkiler ağı… Her farklı şeyin ilk ortaya çıkışı ve sonra da etkileşim içinde başkalaşışı… Hepsi birer mucizedir.
Şu var ki maalesef kibrin kör ettiği akıl, Allahın sünnetullah dediği değişmez kanunlarının sürekliliğine bakarak bunların kendi kendine olduğu zannında küfre kapılmıştır. Allah bu gaflete karşı doğa olaylarına aykırı olaylar, yani mucizeler yaratarak akılları uyandırmakta ve elçilerinin gerçekliğini ispatlamaktadır.
Hz. Meryemin anne babası kimdi?
Kur’ana göre Meryem annemiz, İmran ailesinin evladıdır. Kuran Ailenin babasının adının İmran olduğunu bildirir fakat hanımının adını söylemez. Hadis kaynaklarında annesinin adı Hanne, Hristiyanlık kaynaklarında Anna olarak geçer.
Kuran şöyle buyurdu: ‘İmrân’ın hanımı (Hanne-Anna) şöyle dedi: “Rabbim, karnımdaki (bebeği) tamamiyle sana adadım, adağımı kabul buyur. Sen İşitensin, Bilensin.” (Ali İmran, 3/35).
Kimi rivayetlere göre İmran ailesinin çocuğu epey bir süre olmamış, sonra ailenin hanımı Hanne hamile kaldığını anlayınca, yukarıdaki duayı yapmıştır. Hanne’nin doğacak çocuğun erkek olacağını umduğu, devamındaki ayetten anlaşılmaktadır: “Fakat çocuk kız doğunca, Allah kimin doğduğunu daha iyi bilmekte iken: “Rabbim bebek kız doğdu, Kutsal Eve hizmet bakımından erkek kız gibi değildir. O’na Meryem adını verdim. O’nu ve soyunu lanetlenmiş şeytana karşı korumanı diliyorum.” dedi.” (Ali İmran, 36)
Hz Meryem’in anne babası peygamber ailesi değildir. Hristiyanlık ve Yahudilik kaynaklarındaki bilgiler nedeniyle Hz. Meryemin ailesi konusunda bazı yorumlarda karışıklık yaşanmıştır. Kuran Hz. Meryem’in Harun adında bir erkek kardeşi olduğunu bildirmektedir ki bu kişi Musa as’ın kardeşi olan Harun as ile karıştırılmaktadır. Hz. Meryem’in babası İmran da, Musa as’ın babası İmran ile karıştırılmaktadır. Oysa ortada sadece isim benzerliği vardır. Hz. Meryem ikibin küsür yıl önce, peygamber ailesi veya sülalesi olmayan sıradan bir ailede doğdu. Musa veya Harun as’ın tarihi ise, üçbin küsür yıl önce yaşanmıştır. Arada bin-binbeşyüz yıl cıvarında mesafe vardır.
İmran ailesi haktan, tevhitten sapıp şirke batan Yahudilerin içerisinde yaşamakta olan bir aile idi. O aile içerisinde Hanne isimli anne yürekten bir dua edince Allah tarafından kabul edilmiş, ama erkek beklentisi kız olarak fakat, umulan erkekten milyonlarca kat üstün bir kız ile karşılanmıştır.
Hz. Meryem’in büyümesi
Hz. Meryem’in Hanne gibi yürekten imanlı bir annenin evladı olarak ailesinden ve Allah’ın lütfuyla, yüksek bir iman, ahlak ve terbiye aldığı anlaşılıyor. Kuran onun ahlakını “Meryem, iffet ve namusunu korudu.” (Tahrim, 66/12) ayetiyle övüyor.
Annesinin Allah’ın dinine adadığı genç kız iffetli Meryem’in yaşadığı toplum, şimdiki toplumumuz gibi olmalı… Yahudiler şirkin, günahların, zulmün, Allah’a isyanın bataklığı içerisinde… Mübarek bir kız evladı böyle bir toplumda kendi iffetini, temizliğini, Allah’a bağlılığını nasıl koruyabilecekse öyle yaptı.
“Kitapta Meryem’i de an. Hani o, yakın çevresinden ayrılmış, doğu tarafında bir yere çekilmişti. Bulunduğu yeri çevresinden kendisini gizleyecek şekilde perdelemişti.” (Meryem, 16-17)
Ben şöyle anlıyorum: Hz. Meryem çocukluktan çıkıp genç kızlığa eriştiğinde, toplumun çürümüşlüğünü gördü. Bu berbatlık içinde yaşadığı mahalleyi, belki yakın akrabalarını da kuşatmış durumda olmalıydı. Bu toplumun içinde iffetini korumakta zorlanacağını değerlendirerek, iffetini, ahlakını, çürümüş bir toplumdan korumak amacıyla, Güneşin doğduğu yönde uzaklara gitti. Yapayalnız yaşayacağı ve görülemeyeceği bir yere sığındı ve Allah’a kulluğa sarıldı.
İşte mucize, Meryem annenin Allah yolunda toplumunu terk edip yapayalnız yaşamayı göze aldığı bu yerde yaşandı.
Hz. Meryem’in hamile kalması
Dünyanın en iffetli kadını Meryem anne çok özel bir duanın meyvesiydi. Bir erkek evlat isteğine karşı kız evlat olarak doğmuşsa da, insanlığın en mübarek oğullarından biri İsa as’ın annesi yapılacaktı.
Meryem annenin, yukarıdaki ilahiyatçının sandığı gibi kendi kendini hamile bırakması aşağıdaki ayetlerin bildirdiği olayla da bağdaştırılamaz:
“Meryeme ruhumuzu gönderdik ve kendisine güzel bir insan suretinde göründü. Meryem, “Senden, Rahmân’a sığınırım. Eğer Allah’a saygın varsa (benden uzaklaş) dedi. Rûh “Ben, Rabbinin sana gönderdiği bir elçiyim, sana temiz bir oğlan bağışlamak için geldim.” dedi. Meryem, “BANA BİR İNSAN DOKUNMAMIŞKEN, ben kötü bir kadın da olmadığım halde, nasıl oğlum olabilir?” dedi.(Meryem, 17-20) “Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem’i de an.) BİZ ONA RUHUMUZDAN ÜFLEDİK; onu ve oğlunu cümle âlem için bir ibret kıldık.” (Enbiya, 91)
Allahü Taala konuyla ilgili ayetlerinde, ruhumuz, meleğimiz ve Cebrail kelimelerini kullanmıştır ve Sonsuzluk Yolculuğu kitabında ayetlerle gösterdiğimiz gibi, Allah’ın ruh ile kast ettiği kişi büyük melek Cebrail as’dır.
Geleneksel İslam itikadında Allah’ın bütün insanlara ruhundan üflediği zannı hakimdir. Oysa Sonsuzluk Yolculuğu kitabında gösterdiğimiz gibi, Allah ruhundan sadece Adem as’a ve Meryem anneye üflediğini bildirmektedir. Bkz. Allah’ın bütün insanlara ruhundan üflediği zannı ise Kuranın bildirdikleriyle bağdaşmamaktadır.
Dahası Allah “Îsâ’nın durumu, Âdem’in durumu (yaratılışı) gibidir”. (Ali imran 59) ayetiyle bir özel bilgi daha vermektedir. Mehmet Okuyan Hz. Meryem’in normal sperm-hücre ikilisinden ve olağan plasenta içinde yaratıldığını ve bunun da kendi bedenindeki bir anomaliyle sağlandığını iddia etmektedir. Hayır! Döllenmeyi sağlayan genetik kod cinsiyet organlarında üretilen özel bir şey değildir, erkeğin veya kadının tüm hücrelerinde mevcut olan genetik koddan üretilmektedir. Aşağıda, bağlamında izahı gelecek.
Kuran Meryem annenin iffetine, yani kadınlık namusunu koruduğuna özellikle vurgu yapmaktadır. O bir genç ve güzel kızdır. Onun da duyguları vardır, kendisini kadın olarak bilmekte, hissetmekte, ama nefsini gayri meşru herşeyden özenle sakındırmaktadır.
Hz Meryem’in bedeninde İsa as’ın yaratılmasını hiç bir bedende doğmayan Adem babanın yaratılmasına benzetiyor Rabbimiz. İkisi arasında bir ortak yön var. Sadece ikisinde ruh üflenmesi var. İkisinde de baba yok. İkisinin yaradılışı da normal yumurta-sperm ikilisiyle olmamış.
Mehmet Hocanın zannıyla zıtlık teşkil edecek bir bilgi vereyim size: Mehmet okuyan genetik bilimini biraz daha inceleseydi bu felaket zanna düşmeyebilirdi. Allah erkek genetiğinde iki cinsiyeti de yaratmış, ama kadın cinsiyetinde sadece dişilik bırakmıştır. Yani kadın kromozomu sadece dişil olduğu halde erkek kromozomu eril ve dişildir. Yani erkek geni hem erkek ve hem de kadın bebek yapabildiği halde, kadın geni sadece kadın bebek yapabiliyor. Meryem anne ise Kuran’a göre kızdır, kadındır: “Allah, namusunu korumuş olan İmran kızı Meryem’i de örnek verir.” (Tahrim, 12)
Allah’ın yaşadığımız genetik kurallarına göre, bir kadın tıbbi taktiklerle kendi hücresinden kız evladına hamile kalabilir. Fakat kadın genetiğinde erkek cinsiyeti kodlanmamıştır. Erkek genetiğinde ise hem erkek ve hem de kadın cinsiyeti vardır. Bu yüzden normal işleyişte erkek evlat, cinsiyetini babadan almak zorundadır. (Bu konu Sonsuzluk Yolculuğu kitabımızda detaylanmıştı.) Günümüz tıbbıyla erkek hücresine gerek olmadan kadının kendi hücreleri kullanılarak kız evladına hamile kalınabiliyor.
Böyle bir yolun mucizeyle gerçekleşmesi bile düşünülse, İsa aleyhisselambir kadından baba geni olmaksızın doğan bir erkektir… Bu olayların mucizelerle dolu olduğu apaçık. İsa peygamberin doğduktan sonra bir bebek olarak konuşması da, hayattayken yaptığı kuş heykelciklerinin duasıyla canlanması da, bu yaradılışın sebepler ötesi temeline işaret etmektedir.
En az bu kadar korkunç ve iğrenç bir saçmalığı da bir başkası ileri sürmüştür. Güya Peygamberimiz -haşa- Meryem anne ile mana aleminde nikahlanmış da… Ne cüret bu yalanlar! Kuran apaçık ortada iken Kuran’da hiç bir bilgisi verilmemiş ve ayetlere apaçık aykırı ve utanç verici bir akılsız zannı kim ne hakla ve cüretle müminlere pazarlayabiliyor? Yürekleri titretmesi gereken korkunç tezviratların içerisinde bu ümmet hakkı nasıl elde edecek?
Bir âlim herhangi bir kanaate ulaşmışsa bu onun zannıdır ve bunun mutlak gerçeği değil, muhtemel bir olabilirliği ifade ettiğini beyan etmesi gerekir. Bizim de âlimlerin fikirlerini ayet gibi görmekten vazgeçmemiz gerekir.
Daha önemlisi Allah bir konuda özellikle bilgi vermiyorsa bu bir imtihan demektir. O konuyu kurcalayıp bir şeyler araştırmanın veya bir şeylere ulaşanın da bunları anlamakta zorlanacaklara açıklamasının bir hayrı yok demektir.
Şayet o doğum hamilelik gibi bir şekilde olmuşsa, mahiyetini bilmiyoruz. Öyleyse bu konuya kimse ayetlerin dışında mana yükleyemez.
Allah’ın insan yaratmak için sebebe ihtiyacı yok. Koca kainatı yoktan ve sebepsiz yaratmadı mı? Dilediği an ol diye emrederek, hava boşluğunda yoktan istediği kadar insanı var edebilir.
Allah’ın takdirini anlamak söz konusu olduğunda artık kafalarımızı sebepler zincirinden çıkaralım. Sebepler de Allah’ın ve Allah onları imtihan için yaratıyor.
İsa as’a da, Muhammed as’a da, bütün peygamberlere de sonsuz selamlar olsun. Allah bizleri o mübarek büyüklerimizin cennette sofralarında ağırlanmakla ödüllendirsin. Muhammed Bozdağ