Rüyalar ile amel edilmese de bu, bazı rüyaların geleceğe dair ciddi haberler verdiği gerçeğini değiştirmez. Şu var ki rüya bazen yakın veya bazen uzak geleceğe, bazen çok küçük veya bazen çok büyük ölçekte, bazen olumlu gelişmeleri olumsuz sembollerle veya olumsuz gelişmeleri olumlu sembollerle ifade eden bir olayı haber verdiği halde, tabirinin doğru tutturulması çok zordur. Esas maharet sadık ve doğru rüyalar görmek değil, rüyanın yorumunu doğru anlamaktır. İnsan belki ertesi gün yaşayacağı bir nezleyi haber veren bir rüya görür ama o rüyasını bir dünya savaşına işarettir diye yorumlayabilir. Bu sebeplerle rüyalara güvenip de rüya ile amel etmeyiz.
Bazı şartlar altında görülen rüyaların kimi gerçeklere işaret eden ön haberler olduğu düşünülür. Yaklaşan olaylara ilişkin levhi mahv ve ispat defterinde kayıtlı bilgiler. Gaipten çıkıp dünya semasına inmiş, kazası yaklaşmış, şarta bağlı kader bilgileri. Fakat gerçekleşmesi (kazası) kesin değil, bilginin ezeli mahiyeti bize meçhul, gerçekleşmeden tam şeklinin nasıl olacağını bilebilmemiz imkânsız. O yaklaşan şey bir bela ise, Yusuf aleyhisselamın kavminin başardığı gibi, tövbe ile durdurulabilecek konumda. Bir rahmet ise büyük bir günah onun gelişini durdurabilecek konumda… Devletlerin kaderleri için de, bireylerin kaderleri için de geçerli bir ilahi ilke bu. Kur’an’dan öğreniyoruz bu sırrı.
Mesela daha yeni, sayın N. Kurtulmuş’u gördüm Pazar günkü Ankara patlamasından bir gün önce, rüya âleminde… Uyudum tekrar gördüm. Uyandım, uyudum tekrar gördüm. Sabaha vaktine kadar rüyalarım, hep aynı siyasi şahsiyetle meşgul oldu. Kişisel dünyamda normal şartlarda meşgul olmadığım bu sembol üzerinden rüya bana ne diyor olabilirdi? Önemli bir şey söylendiği besbelliydi ama bende verilen mesajı doğru anlayacak bir tabir yapma becerisi yoktu. Siyasi arenada bu rüyanın işaret ettiği büyük diyebileceğimiz neler olacağını elbette zaman tabir edecektir.
Yaşanan rüya üzerinden en azından anladığım, milletin geleceğinde önemli bir şeylerin değişeceği imasıydı. Neler ve ne yönde değişecek bilemiyorum, fakat en azından yaşanabilecek her değişimin mutlaka bir ilahi ilkeye dayandığını biliyorum. Hayatı rüyalar değiştirmiyor, ama kişilerin gerçek tutumları üzerinden liyakatleri değişiyor.
Bugünden (16.03.2016) geleceğe bakarsak, acaba milletimizin bahtı ve kaderiyle ilgili yakında hesaplanmadık bir büyük değişiklik mi yaşayacağız? İçeride veya dışarıda birilerinin bir hesabı mı var? Nasıl olabilir? Ne olabilir? Yoksa şeytanın saçlamamama vesile olmak amacıyla zihnime telkin ettiği bir oyunu mu bu gördüğüm… Kendi alemimde ben zamanın yorumunu beklerken, milletin bahtının açılması veya kapanmasına dair bir kaç şey söyleyeceğim:
Allah milletimize rahmet etsin. Milletimizin bahtını açık eylesin. Üzerimizdeki bela bulutlarını dağıtsın. Bunun için devletin tüm noktalarından sıradan vatandaşa kadar herkese görev düşüyor. Zaman samimi secde etme zamanıdır. Savurganlar, makamla kibirlenenler, akıllarını basiretlerini geliştirmeden milletin emanetine talip olanlar geleceğimize ve Allah’ın emanetine ihanet ediyorlar ve bunlar kıyamet günü çok çetin bir hesap verecekler.
Biz milletçe ve çoluk çocuğumuzla adeta bir sırat köprüsünden geçerken, kuruldukları köşelerde ganimet, mevki makam, şan şöhret peşine düşenlerden olmaktan Allah korusun. Düşmanlar bu savaşı bütün vatana yaymak istiyorlar.
Şuna inanıyorum: Eğer bir gidişat kötüyse, milletin elini haramdan çekmesi ve Allah’a samimi tövbesi her şeyi kökten değiştirir. Bir millet Allah’a hakiki kul olursa Allah o millete tuzak kuranları kendi tuzaklarında boğar. Terörün ve kimi sorumsuzların canımızı yakan yanlışlarının ilacı önce devlet görevlilerinde değil, önce biz vatandaşlardadır. Tek tek hepimizdedir. Bu Allah’ın kanunudur.
Büyük şehirlerimizde bomba patlatanlara Allah lanet etsin. Zaten lanetlerini ebediyen bulmuşlardır. Ölen masumlara da rahmet diliyorum. Ankara’dakilerin çoğu çocuktu. Masum, okullarına giden, hayata tutunmaya çalışan vatan evlatları… Onlardan birisi komşumuzdu. 23 yaşında. Parçalanan bacaklarını kestiler. Bir hafta direndi, kurtulamadı. Rahmet olsun ve sabır nasip olsun kalanlarına…
Bir olumsuzluk görünce hemen “Nerede devlet!” diye haykırmak geliyor içimizden, ama biz önce “Nerede millet!” diyelim. Çünkü Allah zerreleri de, bireyleri de, devletleri de başıboş bırakmamıştır. Hak veya batıl, her şeyi yöneten ve yönettiren Allah’tır. “Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir.” (Secde, 5) Bunu çok iyi anlayalım.
Sonra da şunu unutmayalım: Toplumların, milletlerin, yani devletlerin yönetilme şeklini de, başlarına yönetimden gelecek hayrı ve şerri de Allah yine milletlerin ortak tutumuna bağlamıştır. Bir millet neye layıksa Allah ona öyle bir yönetim vereceğini bildirmiştir: “Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışlar)ı değiştirmedikçe, Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez.” (Enfal, 53) “Bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.” (Ra’d, 11) ayetlerinin anlattığı budur.
İnsanlar büyük şehirlerin kalabalıklarından kaçar oldular ve bu hal ticareti vurdu, esnafı sıkıntıya soktu. Bu yönü çok üzücü, ama kurtuluşumuza vesile olabilecek bir başka boyut doğdu ortaya… Kumarhaneler, piyangocular, batakhaneler, içkihaneler, haramların işlendiği mekanlar, bir sürü günah ve isyan yerleri de müşterisiz kaldı. İşte biçim için rahmete dönebilecek ve milletçe bizi daha büyük felaketlerden koruyabilecek tarafı budur.
Bir milletin neye layık olduğunu da o milletin çoğunluğunun ahlaki tutumu ve zalimler zulmederken mazlumların karşı çıkıp çıkmadığı belirler.
Bu sözüm yanlış anlama çekilmesin. Devletine ve iç barışa türlü dolaplar çevirerek isyan etmek suretiyle ülkeyi birbirine düşme tehlikesine çekenlerin susturulması fitnenin susturulmasıdır ve fitneyi susturmak büyük zalimliklerin önünü almaktır.
Allah bizi daha ahlaklı, daha erdemli, daha dürüst bir toplum kılsın. Böylece de devlet olarak her açıdan bizi daha iyi ve yüksek ufuklara ulaştırsın. Amin.