Düşün ve Başar, Kitap Özeti (Bölümler)
- Yazarı: Dr. Muhammed Bozdağ Türü: Kişisel Gelişim
- Yayınlayan: Pozitif İlk yayın yılı: Ekim, 2015 Dili: Türkçe, ISBN: 978-605-9780-01-8
Düşün ve Başar, hayatımızı amaçlarımıza odaklandırıp başarıyla motive etmenin ve istikrarlı ilerlemenin on vazgeçilmez adımını, on bölümde açıklıyor.
1-Büyük Düşünmek
Dar düşünen bir zihinle büyük işler yapabileceğini sanmak, saksıda çınar yetiştireceğini sanmaya benzemiyor mu? Çocukluktan itibaren düşünce ufkumuzu geliştiriyoruz ve hayatımızın manevra alanını büyütebilmek için daha da geliştirmeye ihtilacımız var. Düşünceler eylemlere yol açarlar. Eylemler alışkanlıkların nedenidir. Alışkanlıklarımız bizim karakterimizi, kişiliğimizi belirler. Karakterimiz ise hayatımızı örgüleyen en önemli nedendir. Herkes yürüdüğü yolun sonunda var olana ulaşır. Tırmandığınız merdivene bakarak sonunda nereye yükseleceğinizi anlayabilirsiniz. Dolaysıyla büyük sonuca giden yol büyük düşünceden başlar.
“Büyük Düşünmenin Büyüsü” isimli kitabında Dr. David J. Schwartz ilginç bir tespiti aktarıyor. Amerikada büyük bir şirketin işe alma bölümüne başvuranların durumu çok çarpıcıdır. Şirketin yılda 10 bin dolar ödediği işlere başvuranların sayısı, yılda 50 bin dolar ödenen işlere başvuranların sayısından 50 ile 250 kat fazlaymış. İnsanların çoğu daha ucuz işlere başvuruyorlar. Bunun anlamı açık: Yola yüksekten başlamaya cesaret edemiyoruz.
2-Coşkuyu Güçlendirmek
Hayallerimizi gerçekleştirebilme yolunda harekete geçebilmek için enerjiye enerjiye ihtiyaç vardır. Enerjiyi ateşleyip hareketin motorunu çalıştıran da coşkudur. Duygusuz insan tembelliğe ve uyuşukluğa çöker.
Karanlık olayların içinde yaşadığı halde dahi coşkusunu ateşleyebilir mi insan? Elbette! Duygularımız yaşadığımız şartlardan değil, o şartlara verdiğimiz anlamlardan doğar. Bir türlü bitmeyen kapkaranlık bir geceye odaklanmaktan yorulan insan ile, onun sabahının doğmak üzere olduğuna bakan iki insanı düşünün. İkisi de kapkaranlık içinde olduğu halde ikisinin duygu durumu bir olabilir mi?
Yaşadıklarımızın üzerimize etkilerini belirleyen ne oldukları değil,onlara ne anlam verdiğimizdir.Yaşadığımız olayların anlamlarını bizi güçlendirecek bize coşku verecek şekilde belirleyeceğiz. Olumlu düşünmenin güzel görmenin, tevekkül etmenin, güçlü kelimeler kullanmanın incelikleri öğrenecek ve bunları kullanmayı alışkanlık haline getirmeye çalışacağız.
3-Hedef Belirlemek
Amaçsız taş nasıl yerinde bekler, hayat amacını kaybetmiş ot nasıl rüzgarda savrulursa, amaçsız insan da öyle boş boş dolaşır kendi çevresinde… Adanılmış amaçlar ise insan hayatını disiplin altına alır ve hayata belli bir rota kazandırır.
“Nereye gideceğini bilen kişiye yol vermek için dünya bir yana çekilir.” diyor bir düşünür. Hangi yönde nereye kadar gidiyoruz? Tam olarak ne istediğinizi bilirseniz, çevrenizdeki güçler size nasıl yardımcı olacaklarını bilirler. Zihninize ne yapmak istediğinizi söylerseniz onu yapmak için çalışır.
“Nereye gideceğini bilmeyen gemiye hiç bir rüzgar fayda vermez.” sözü hedefsizliğin gerçek sonucunu ortaya koyuyor. Ne yapmak istediğinizi bilmiyorsunuz, ama çevrenizde binlerce fırsat rüzgarı uçuşmaya devam ediyor. Hedefiniz yoksa fırsatları nasıl kullanacağınızı, yelkenlerinizi ne şekilde ayarlayacağınızı bilemezsiniz.
Kendilerini başarısızlığa mahkum edenler hedefi, zihinde dolaşıp duran hayallerle karıştırırlar. İsteklerin, dileklerin hedef olduğunu sanırlar. Sonuçta hedefsizliklerini değil de talihsizliklerini suçlarlar. Onlara, isteseler neler yapabileceklerini söyleseniz, inandıramazsınız. Büyük işler başaranların, bunu sadece hedeflerine borçlu oldukları konusunda ikna olmazlar.
Hedef sahibi olduğunuzda tüm duruşunuz hedefinize hizmet edecektir. Geçen tüm saniyelerinizde zihniniz hedef üzerinde düşünecek, konuşmalarınızı, ilginizi ve öğreniminizi hedefiniz belirleyecektir. Böylece dikilen bir ağacın beslenerek büyümesi gibi, hedeflerle dolu bir zihinde yaşatılan arzular içten içe inşa olmaya ve yeşermeye devam edecektir.
4-Yöntem Belirlemek
Bir türlü başlayamamanın en önemli sebebi nasıl yapacağını yeterince öğrenmemek, yani yapmanın detaylarına vakıf olmamaktır. Amaca giden yolu tarif eden ayrıntılar sayesinde işlerinizi bölüp parçalarsınız ve bölmek sayesinde de her gün neler yapabileceğinizi bilir, adım atar ve ilerlersiniz.
Nasıl yapılabileceğini bilseydiniz okuduğunuz kitabı yazabilirdiniz. “Nasıl?” sorusuna cevap verseydiniz mevcut arzularınız sizi çoktan kendilerine kavuşturmuş olurdu. Yöntemini keşfetmediğiniz iş, alsa yapamayacağınız iştir.
Yöntem belirlerken üç farklı alan üzerinde çalışacaksınız: Yeterli bilgi toplamak, hedefi kesinleştirmek ve hedefi planlamak. Yeterince bilginiz yoksa nasıl yapacağınızı bilmeyeceksiniz. Hedefiniz kesin değilse tam olarak onu yapamayacaksınız. Belirsiz hedefler arasında dolaşıp duracaksınız. Hedefinizi planlamamışsanız merdiveni adım adım çıkamazsınız. Gittiğiniz yolu kontrol edemezsiniz. Bir adımı ihmal etmek tüm adımların boşa çıkmasına neden olur. Binanızın direkleri ne kadar güçlü olursa olsun, temel zayıfsa binanız çökmeye mahkumdur.
Kesin hedefin gerçekleşme ihtimali bulanık hedefe göre en az yüz defa daha fazladır. Kesin olmayan hedef, uğrundaki binlerce saatlik emeği boşa çıkarır. Çoğumuzun başaramama nedeni hedefsizliğimiz değil, ama hedefimizin bulanıklığıdır. Kesinlik: Tam olarak neyi, tam olarak nasıl, tam olarak nerede, tam olarak ne zaman ve tam olarak ne kadar yapmak istiyorsunuz? İçlerinde bu sorulara cevap bulmadığınız hedefler uğrunda boşuna ömrünüzü tüketir misiniz?
5-Şiddetli İstemek
Yüreğinizde coşkuyu ateşlemek aracınızın motorunu çalıştırmaksa, şiddetli istemek aracı vitese atıp belli bir istikamette ilerlemek üzere gazına basmaktır. İstekleriniz netleşmiş amaçlarınıza bağlı olacak ki adım atıp ilerleyebilesiniz. Amaçsız isteklerin ve hedeflere adanmamış coşkuların sonu bunalıp tükenmektir. Şiddetli istekleriniz amaçlarınızı gerçekleştirecek davranışları ateşletecek yüreğinizde.
Başarmak üretmektir. Üretmiyorsanız başarılı olamazsınız. Her başarının içinde, var olmanın ayrı bir hikayesi yer alır. Tüm başarıların ortak bir özelliği, içlerinde güçlü arzu barındırmalarıdır. Başarı büyükse ona yol açan arzu da büyüktür. Ne kadar başarılıysanız o kadar arzulusunuz.
Herkeste var olan sıradan arzulardan söz etmiyorum. İstemekten, dilemekten, basitçe ümit etmekten söz etmiyorum. Üzgünüm: Sözünü ettiğim arzuyu ifade edecek başka bir kelime de bulamıyorum. Burada herkesin bildiği arzudan değil, çok az insanın bildiği arzudan söz ediyorum.
6-Cesaretli Olmak
Korku frendir ve bir arabayı asıl durduran tekerine çarpan bir taş değil, içinden onu durduran frene basılmasıdır. Hem heyecanla ilerlemek isteyip hem de korkularınızı tetiklerseniz, aracın aynı anda gazına ve frenine basan şoför gibi motoru kıvrandırır, balataları yakarsınız.
Cesaretiniz varsa izlerinizi uzaklara taşırsınız. Var olmamız cesaretimize bağlı. Cesaretiniz varsa herkes sizin var olduğunuzu bilir. Sizi insanların dünyasına sadece cesaretiniz taşır. Cesaretiniz yoksa kendi iç dünyanıza hapis olmaya mahkumsunuz.
Katıldığınız bir toplantıda aklınızda kimlerin kalacağına dikkat edin: Kürsüde konuşanlar. Sonra da kalabalık arasında ayağa kalkıp yüksek sesle soru soranlar. Üzerinden koşarak geçtiğiniz vadide, kokularını gizleyen çiçekler dikkatinizi çekmeyecektir. Korku içinizdeki güzellikleri karadelikler gibi yutar, yok eder.
Cesaret gösterebilenler risk üstlenmeye hazır olanlardır. Şurası net: Risk ve sorumluluk üstlenmeyen hiç kimse başarılı olamamıştır. Alışkın olduğunuz hayat size risksiz gelebilir. Aslında rahatlık içerisinde daha büyük riskler vardır. Çoğu insan sineğin ısırmasından kaçarken akreplere yem olur. Bizde “yağmurdan kaçarken doluya tutulmak” sözüyle kast edilen budur. Değişmekten korkuyorsanız riskten kaçıyorsunuz. Değişmezseniz gelişmezsiniz. Yanlış yapma riskini göze alamazsanız doğru yapma cesaretini gösteremezsiniz.
7-Hemen Yapmak
İlerlemenin en zor tarafı yola çıkmaktır. Külçe gibi bir lokomotif de olsa bir kez yola çıktı mı ve hele de hızlandı mı artık onu kolay kolay durduramazsınız. Bir sürü tersine çekim gücü yola çıkmayı engeller. Hemen yapmak, o yola fırlamaktır, o denize atlamaktır, o işe girişmektir ve böylece oyalayıcıların esaretinde ömür tüketmekten kurtulmaktır.
Hemen yapan, bulunduğu an içinde yapılabilecek olan bir iş arar. Bu sayede güçlü birer gözlemci olur. Ankarada bir ay boyunca Hızlı ve Etkin Okuma seminerlerine katılan öğrenci arkadaşlara, bulundukları salonun duvarlarında kaç tane tablo asılı olduğunu sordum. Altı tane tablodan kimi üçünü, kimi dördünü fark edebilmişti. Bir ay boyunca oturduğumuz salonun duvarlarındaki resimleri fark edememek ne demektir? Kaderimiz harika fırsatları her gün çevremizde uçuşturuyor. Onlardan hiç olmazsa birini keşfedebilmek dikkatli olmamız sayesinde mümkün. Dikkatli olan insan yapacak hiçbir işi kalmadığında, Barış Manço gibi duvarlarındaki tabloların tozlarını alır, resimlerin yerlerini değiştirir. Zihnimiz kuşların bedenleri gibi hareketli olmalıdır.
İniş çıkışlarla dolu bir hayatta yaşadığımızı biliyoruz. Boğuştuğumuz sorunların biteceği bir günü bekleyerek ömrümüzü tüketirsek hiçbir sorunu çözemeyiz. Çok ilginç: Acılarımızdan kurtulacağımız günü bekliyoruz, ama beklemekle hiçbir şeyin değişmeyeceğini de biliyoruz.
8-Şimdiyi Yaşamak
İş yaptığımız ve yaşadığımız tek an, şu andır. Bütün zihin gücümüzü şu ana odaklayabilirsek işlerimizden maksimum verim alır, yapabileceğimizin en iyisini başarırız. Ancak zihnimiz geçmişin ve geleceğin hayalleri arasında bölünürse şu ana harcayacak enerjisi azalır ve işlerimizi yarı uykuda imiş gibi verimsiz ve başarısız yapmış oluruz. Çare, şimdiyi yaşamaya alışmaktır.
Tabiatın tüm varlığı şu anda içinde bulunduğu durumdur: Geçmiş yok olmuştur. Yüz yıl önceki ormanlar şimdi yoktur artık. Yüz yıl sonra sokakların nasıl bir şekil alacağını da bilmiyoruz.
Varlık geçmişten geleceğe uzanan uzun bir yol üzerinde seyreder. Bu yol üzerinde canlı ve cansız varlıklar gözükür, arz-ı endam ederler; sonra kaybolurlar. Her varlığa bu uzun yolda biçilen bir hayat süresi vardır. Dünya dört milyon yıldan fazla bir süredir var. Bu akış içerisinde bir çekirge varlığa koşar; bir mevsim boyunca en iyi nağmelerini sunar tabiata, sonra göçüp gider. Yakamozlar gibidir hayat. Zamanı hızlandırsaydık, gelenlerin gidişinin su üzerinde parlayan ışık yansımaları kadar hızlı olduğunu anlardık. Varlığa çıkış o andır. Damlada parlayan ışık gibi, kainatta bir an görünüp kaybolacağınızı hayal edin. Ne yapardınız? O saniyecik içerisinde tüm kâinatı tanımak, her şeyi tam o anda yaşamak istemez miydiniz
9-Mazeretlerden Kurtulmak
Mazeretler yorulduğumuz zaman bize işimizi bıraktırmaya, vazgeçirmeye çalışan harici engellerdir. Bu iş zor, zaten yapamayacaksın, neden boşuna enerjini tüketiyorsun ki? Bir şekilde başarısızlığı meşrulaştırıp vicdanımızı rahatlatacak ve bize vazgeçmeyi kanıksatacak düşmanlardır mazeretler. Kimisi bahanedir, kimisi gerçekten mazerettir ve lakin başarıya odaklanan bunların hiç birine takılmadan görevine odaklanır ve çalışır.
Kaderin karıncaların karşısına çıkardığı zorluklar bizim karşımıza çıkardığı zorluklardan küçük değildir. Her yağmurda evleri başlarına yıkılan karıncalar vazgeçmezken biz hangi deprem yüzünden vazgeçeceğiz? Yükselmek istiyorsak, bunu başarmak bizim elimizde. Alçaklara inmeyi de biz başarırız. Hem de ne maharetle…
Başaranların hiçbir bahanesi yoktur. Bahanenin “var” olduğu yerde başarı “yok” olmaya mahkumdur. Hiç kimse bahaneyle birlikte yükselmeye devam edemez. Çünkü bahane bulduğumuz anda teslim oluruz. Bahane varsa mücadele yoktur. Bahane bulursanız en küçük başarılarınızı bile yok edebilirsiniz.
Cesaretle üzerine gittiğiniz korku, korku içinde sizden kaçacaktır. Kendisinden kaçtığınız cesaret, cesaretle özerinize korku salacaktır. Hendeklerin üzerinden atlayamayan develer dağları zapt eden komutanların bineği olarak ün salmamıştır. Yüksekten korkan uçamaz, kılıçtan korkan galip gelemez. Ölmekten korkan yaşayamaz. Hastalığa göğüs geremeyen sağlığın huzurunu yaşayamaz. Şimdi dağlarda yuva yapan kartallar bir zamanlar oraya “uçma” zahmetine katlanmışlardı. Dağlara çıkmak için en azından taşların üzerinde yürümeye mahkumuz.