Ruhsal Zeka: Israr edebilme gücü…

2006

Kitap Satış Noktaları

Ruhsal Zeka açısından  söylersek… Yüce Yaradan, başarının gelişimini ısrara bağlamıştır. tüm emeği aniden boca ederek büyük amaçlara ulaşamayız. Her gün besleyeceksiniz o çiçeği… O fidan her gün düzenli büyüyecek. Birden koşuşturmaya başlayıp da sonra gevşemekle çıktığı yerden geriye düşer insan. O tohumun topraktan çıkması, o bitkinin buket buket çiçek açması, ısrarına bağlıdır. Israrla devam edebilirseniz, yerinizde saydığınızı sansanız dahi ilerliyorsunuzdur. Zamanı gelince çiçekleriniz birden açacaktır. 

Her başarı yolculuğunun, aynı anda korunması gereken iki temel boyutu vardır: İstemek ve eylem. İstersiniz ve yaparsınız; arzularsınız ve yapmanıza izin verilir. Başarmak istiyorsanız, hem arzuda, hem de eylemde ısrar etmeyi alışkanlık haline getirebilmelisiniz.

Gerçekten isteyen, istemekten bıkmaz ve Peygamberimizin(asm) “Acele etmediği sürece her birinizin duasına icabet olunur. Ancak şöyle diyerek acele edenler var: “Ben dua ettim, duam kabul olmadı”1, “Allah ısrarla dua edenleri sever”2 şeklindeki uyarılarını dikkate alır.

Bir gün istemekten bıktığınız şey, aslında istediğiniz şey değildir. Gerçekten yaşamak isteyen, tüm ümitlerini kaybettiğinde bile istemeye devam eder. Gerçekten aç olan insan yiyecek aramaktan bıkamaz.

İki türlü istersiniz: Birincisi inançla, heyecanla, içten ve zevkle; diğeri şüpheyle, güvensizlikle, bıkkınlık, çöküntü veya ilgisizlik halinde. İkinci yolda ilerleyiş yoktur; gerçekten istemediğinizi elde etmeye hazır değilsiniz. Sizin bile inanmadığınıza, kaderinizin Yaratıcının inanmasını nasıl beklersiniz? Almaya hazır olmadığImage60ınız, size verilmeye hazır değildir.

En coşku uyandırıcı vermek, en muhtaç olana vermektir. Kimse en içten isteyenden daha muhtaç olamaz. En çok muhtaç olanın isteği, ayda veya haftada bir aklına gelmez. Onu her an ruhunun bir köşesinde yanan ateş olarak canlı tutar. Öyle bir düzeye gelir ki, hayatı tamamen arzularının penceresinden görür. Çok susamışsanız, bir avuç toprağı bile sıkıp suyunu içmek istersiniz.

Sevmekten ve sevgi duygusuyla kalbinizi sürekli aydınlatmaktan usanmayın, ona ne kadar kötülük yaparsanız yapın, hala size iyilik yapmak isteyen bir Kudretin sanatısınız. Vermekten bıkmayandan istemekten bıkmak, insan vicdanını sızlatır. Size her sabah Güneşi veren, bazı özel isteklerinizi henüz vermemişse, üzerinize düşeni yeterince yapmamış olmalısınız.

En büyüğü verecek kadar cömert olan, en küçüğü hala vermemişse, vermek istemediğinden değildir. En zor işi başarmışsanız, en kolay işi başaramayacağınızı nasıl iddia edersiniz?

İstemekten bıkıyorsanız, istediğiniz değerli değildir veya değerinin ne kadar büyük olduğunun farkında değilsinizdir. Onu iyice araştırın, ona yüksek değerler bağlayın; isteklerinizin yeniden canlandığını göreceksiniz.

Israrı başarmak istiyorsak, şu anda yaptığımız işlere odaklanmalı, bilincimize içinde bulunduğu saniyeleri yaşatmalıyız.

Çabalarımızın sonucu bize çabalama heyecanı verir; ama şu anda yaptıklarımızdan kopup sonuçlara odaklandığımızda ilerleyişimiz durur. Zengin olma hayali zenginlik yolunda çalışmayı unutturabilir. Dikkat nereye saplanmışsa, eylem oraya yönelik olacaktır. Merdivenin bir sonraki basamağına adım atabilmeniz için oraya bakmalısınız, merdivenin zirvesine değil. Tırmanırken sadece zirveyi gören, ilk adımda yuvarlanacaktır.

Dünya, Cennet değil. “Elma” dediğinizde pencerenizden kırmızı bir elma uzatılmayacak. Eğer istiyorsanız size verilecek; ama, onun yokluktan varlığa uzanan bir yolu ve yolculuğu var. Bu yıl size yedireceği meyvelerin çekirdeğini, Yaratıcı yıllar önce toprağa ekmişti.

Nice insan kendilerine sunulacak başarılar yola çıkarıldıktan ve tam kapısının eşiğine geldikten sonra, “artık istemiyorum,” demiş ve o başarılar, getirenlerin hüzünlü olarak geri dönmelerine şahitlik etmiştir. Cumhurbaşkanı kapınıza gelmiş, dilenci sanıp geri göndermişsiniz. Dünyada hikmet hâkimdir ve hikmet sabretmektir: Yalnızca bir saniye daha fazla sabreden birinci olacaktır. Sonuçlar heyecanın dostu, ama sabrın düşmanıdır. Heyecana da, sabra da muhtaçsanız, şimdi yaptığınız her şeyi muhteşem geleceğinizle bir arada düşünmelisiniz.

Şu tuzağa hep düşüyoruz: Sevdiğimizi hayal etmenin zevkine dalarak, Image53ona kavuşmanın çileli çırpınışından kaçıyoruz. Hayalde kavuşmanın zevkini, kavuşma yolculuğunun çilesine tercih edenler, kavuşamazlar. Sonra da, günahsız geceleri, ümitsizce ağlayan kırık kalplerle doldururlar.

Bir sınavı, seçimi veya yarışmayı kazanmak için çalışmak heyecan verir. Ama kazanacağınız şeyin büyüklüğünü hayal ettiğinizde aldığınız zevk, ona ulaşma sabrınızı taşıracaktır. Sabrın zorlanması zaferin, taşması ise yenilginin habercisidir. Eğer Cenneti görseydiniz, dünyadan nefret eder, hemen şimdi ölüp oraya gitmek isterdiniz; oysa oraya gitmenin yolu, yaşamak ve orayı kazandıracak işler yapmaktır.

Bazıları bugün bir şiir yazdıklarında, bir ay sonra mesajlarını dünyaya ulaştırabilmiş bir şair olmayı hayal ediyorlar. Ama, bunun için yarın ve ertesi gün de bir şiir yazmaları gerektiğini unutuyorlar.

İplik kadar ince ve bıçak kadar keskin bir dengeden söz ediyorum. Sonuçlarınız büyük olmayacaksa veya ne kadar büyük sonuçlar elde edeceğinizi hayal edemiyorsanız, çalışma heyecanı duymayacaksınız. Öte yandan, kazanacaklarınızın büyüklüğü sizi şimdiki işlerinizden ve arzularınızdan kopardığında, çabalamayı terk edersiniz. Cennet sevdası yüzünden, çalışmayı terk edip dağlara kaçan, mağaralara gizlenen insanlar yaşadı. Sınav heyecanı yüzünden çoğu öğrenci çalışamaz hale geldi.

Sonuçlarımızı bilelim ve onları beynimizde çok iyi canlandıralım, bizi heyecanlandırmalarına, sabrımızı zorlamalarına izin verelim; ama onların gerçekleşmesini yaratıcımıza bırakalım. Bize düşen buğdayı ekmek, çapalamak ve imkanımız varsa sulamaktır. Başakları biz yaratmayacağız. Her şeyi yaptığımız halde, bir kuraklık veya felaket, emeklerimizi heba edebilir. Çok iyi hazırlandığımız halde, sınav günü geçirdiğimiz bir hastalık yüzünden kaybedebiliriz.

İnsan acelecidir; şimdi bir milyar kazandıracak işi, on yıl sonra 1 trilyon kazandıracak işten daha değerli görüyor. Diktiğiniz ağacın bir yıl sonra meyve vermesini beklemeye hakkınız var; ama vermediğinde onu terk etmeye hakkınız yok. Daha geç gelen, daha değerlidir. Daha zor olan daha sevgilidir. Büyük aşklardan bu dersi almadınız mı?

Hedefe ulaştıran tek kural, ilerlemekte sürekliliktir. Kısa dinlenme aralıkları dışında duraklamayın; duraklamak durmanın ilk biçimidir. Karınca hızıyla bile yürüseniz, dünyayı dolaşmanız mümkündür.

Mikroskopla görebildiğimiz bakteriler o kadar hızlı çoğalırlar ki, Yaratıcının koyduğu düzen sayesinde toprağa dönüşmeselerdi, bir yıl içinde yer yüzündeki tüm karaları 5 metre yüksekliğinde bakteri kaplayacaktı. Küçümsediğiniz küçüklerin aslında tüm büyüklerin ta kendileri olduğunu keşfedin.

Peygamberimizin(asm) “Allah katında amellerin en sevimlisi, az da olsa devamlı olandır”3 sözü üzerinde düşünelim. Her gün bir saat çalışan insan, dün ve yarın 24 saat çalışıp, bugünü boş geçiren insandan çok daha kazançlıdır. Başarı, az da olsa devamlı yapılan işte gizlidir. Eğer ürettiğimiz bir sanat varsa, lütfen onunla ilgilenmediğimiz bir gün yaşamayalım.

Devamlılık, ihtiyaç duyulduğu kadar ve ihtiyaç duyulan aralıklarla yapmaktır. Gücünüzü toplayıp merdivenin zirvesine birden sıçrayamazsınız. Devamlılık, biriktirip birden harcamak değildir. Ağacınızın ihtiyaç duyduğu “yılda bir ton suyu” bir günde verip bir yıl boyu onu susuz bırakırsanız, kurutursunuz. Geleceğinizin akışı, bugününüzün akışı gibi istikrarlı ve adım adım olacak.

Eylemlerinizin eser üretmesini istiyorsanız, az da olsa devamlı yapın. Günde hiç olmazsa beş defa, neleri elde etmek istediğinizi hatırlayın; onlar için her gün bir milim de olsa ilerleyin. Günde bir defa bile istemeyen insanlar, istediklerini sanıyorlar. Dua edip etmediklerini sorduğunuzda, geçen yıl kurdukları hayallerini hatırlıyorlar. Bir gün yapmazsanız, bu bir hafta yapmamanıza, bu bir ay, bu bir yıl ve bu da bir ömür hatırlayamamanıza neden olacaktır. Hayat böyle değil midir? Bir gün televizyon seyrettiniz ve bu bir ömür seyrettirdi size. Bir ömür sigara içenler, bunu bir gün sigara içmelerine borçludurlar.

Merhum Zübeyir Gündüzalp’in “Nefis Muhasebesi” isimli kitabını bir yıl boyunca cebimde taşıdım ve yazdıklarını ruhumun bir parçası haline getirinceye kadar her gün okudum. Eyleme dönüşmeyen bilgi değersizdir; sürekli hatırladığı bilgi insanı şah damarından yakalar ve gerekirse zor kullanarak eyleme, harekete, çalışmaya sürükler.

Bir düşünce insanı coşku durumuna sokuyor. Fakat insan bu düşüncenin birkaç dakika sonra bilincinden çıkıp gitmesine izin veriyor. Üstelik yerine karamsarlığı, çöküntüyü koyuyor. Sizi coşturan bir düşünceyi papağan gibi içinizden tekrar etseniz ne olur?

Her başarımı, “odağımdan sapmamaya” borçluyum. Bir gün saparsam, ona geri dönmem günler alıyor. Geceleri uyumadan önce, yapmak istediklerim gözlerimin önünden geçer. Bazen öylesine heyecanlanırım ki, çöken göz kapaklarım açılıverir ve çalışmaya geri dönerim. Size heyecan veren bir söz, bir dua, vücudunuzu emanet edeceğiniz gecenin başında kalbinizden geçmezse, ruhunuzun elektriklenmesini beklemeyin.

1 Buharî, Daavat: 22

2 Cami’u’s-Sağir 2292, Hadis No:1876

3 Cami’us-Sağir 1:165 Hadis No:197 s

Dergi ; Sayı: 294 Haziran – 2001